Türkiye ekonomisinin tamamen sanal gerçekler üzerine kurulu bir tahakkuk ve kâğıt üzeri oyun olduğu çok açık. Her ne kadar ekonomiyi yönettiğini iddia edenler, bu rakamlarla halkın bir bölümünün gözünü boyamayı başarıyorsa da, finans ya da reel sektör yatırımcıları neyin ne olduğunu biliyor. Korkudan yüksek sesle telaffuz edemeseler bile…
Bunu anlatacak o kadar çok örnek var ki hayatımızda… İşsizlikten enflasyona kadar her türlü istatistikte bu yalan dolanı iliklerimize kadar hissediyoruz. Fakat bu sefer iki örnek vereceğim. Bunlardan birincisi Genel Sağlık Sigortası borçlarıyla ilgili af meselesi…
Şimdi bangır bangır diyorlar ki; “30 Eylül 2015 tarihine kadar başvurun ve borçlarınızı sildirin.” Sildirmek ise o kadar kolay değil. Zira gelirinizin 424,5 TL’nin altında olduğunu kanıtlamanız gerekiyor. 18 yaşını bitirdiyseniz ve öğrenci değilseniz, hatta işsiz kaldıysanız yani işiniz olmasa bile bu primi ödemekle mükellef kılındınız.
Ama ailenizin yanında oturuyorsanız, onların babadan kalma bir evi, anne babanızın geliri, televizyonu, buzdolabı varsa fakirliğinizi kanıtlamanız güç. Sizden bu parayı istiyorlar. Üstelik bunu öğrenmeniz için size bir de e-devlet şifresi satılıyor. Tahsil edebilecek mi? Geliri olmayan adamdan tahsilât yapamazsınız ki… Peki, niye bu ısrar?
Borçlu 7 milyon kişi yaratılırken, tahakkuk ettirilen 9 milyar TL alacak var. Burada iki boyut söz konusu… Geliriniz 424 TL’nin altında olacak. Yani 425 TL’niz varsa ödeyeceksiniz. Ama ülkede 4 kişilik bir aile için açlık sınırı bin 361 TL, yoksulluk sınırı 4 bin 434 TL. TÜİK verilerine göre de nüfusun yüzde 15’i kalıcı yoksul.
Fakat bu paranın tahsil edilemeyeceği biliniyor. Dert ne? 9 milyar TL borç yarat, sonra onu bütçede gelir hanesine yaz. İşte size bütçeyi artıda göstermenin yolu. Bu, sadece bir kalem… Böylesine tahsil edilemeyen, ama kâğıt üzerinde gelir gösterilip, sonra aflarla silinen o kadar çok vergi ve prim var ki… Soru şu: 9 milyar TL’yi affedecekseniz, gelirlerden düşüp, açıklanmış bütçe gerçekleşmelerini özür dileyerek, revize edecek misiniz? Elbette hayır…
Bu kafa ancak sigaraya SGK primi koyar. Ama kimse de ‘fiyatın içinde zaten yüzde 70 vergi var. Bu paraları ne yaptın da; yeni fon yaratıyorsun’ diye sormaz. Bir de bu sorgu eksikliğinin müteşebbis boyutu var.
Eylül ayı kapasite kullanımı açıklandı. Bir önceki aya göre 1,1 puanlık artış söz konusu… Ulaşılan kapasite kullanım oranı yüzde 75,9… Nasıl hesaplanıyor? Tek vardiya üzerinden. Yatırımlar nasıl yapılıyor; üç vardiya üzerinden… Ama tek vardiyalık hesabın üçte ikilik kapasite boşluğu yarattığını kimse konuşmuyor.
Hadi bunu geçtim… İhracat pazarlarında ve iç pazarda üretici çok ciddi bir sıkıntı içinde. Bu kadar büyük bir pazar daralması yaşanırken, imalat sanayi nasıl kapasite kullanımını arttıracak? Diyelim ki arttırdı. Madem işler iyi, o zaman Merkez Bankası’nın beklenti anketinde reel kesim güven endeksi, yine bir önceki aya göre niye 4,6 puan azalıyor? Hangisi doğru?
Doğru olan ne biliyor musunuz? Standard and Poor’s’un Türkiye – Endonezya karşılaştırması. İki ülkenin de notu BB +… Fakat görünüm, 2014 başında Türkiye için negatife, Endonezya için pozitife revize edildi. Neden?
Bize düşmanlık olsun diye mi? Bakın açıklamasını kuruluş nasıl yapıyor? “ Her iki ülke de küresel likidite ve yatırımcı güvenindeki kırılganlıklara karşı kırılgan. Ancak Türkiye’nin yüksek dış borçluluğu ve büyük finansman ihtiyaçları, gelişmekte olan ekonomilerden, gelişmiş olanlara doğru sermaye akışı değişimlerinin hızlanmasına karşı daha hassas.”
Özet şu: Gelen parayı yemişsiniz; çakma rakamlar bir anlam ifade etmiyor; sıkıntı yaşayacaksınız. Rakamlar mı? Onlarla ancak içeride insanları kandırır; bazılarını da inandırıp oy toplarsınız. Ekonomide ise gerçek; her zaman gelip yüzünüze tokadı vurur.