Bu kadar suskun, tepki vermeyen, verirse de niye tepki verdiğini kulaktan dolma öğrenen bir memlekette, konu cep telefonu olunca konuşma rekoru kırıyoruz. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun verilerine göre, Türkiye yılın ilk 6 ayında 114 milyar dakika telefonla konuştu. Yetmedi; bir de 50 milyara yakın kısa mesaj attı.
Ne diyordu Goethe? “İnsan her gün bir parça müzik dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir tablo görmeli ve mümkünse birkaç mantıklı cümle söylemelidir.” Ülkemizdeki kültürel ve sanatsal faaliyetin çok iç açıcı noktada olmadığını biliyoruz.
Nitekim İdil Biret’in Topkapı Sarayı’nda verdiği konseri basanların o gün başında olan kişinin, bugün ülkenin Kültür ve Turizm Bakanı olması konuyu yeterince açıklıyor. Vatandaşa bakarsanız Tokat’taki 3,2 milyon yıllık Ballıca Mağarası’na sevgilisinin adını yazacak kadar konuya vakıf.
Peki televizyonda konuşurken ya da bir yazı okuma ortalamasında bir saniyeye iki kelime düşüyorsa, benim güzel insanlarım milyarlarca kelimeyle ne konuşmuş veya neyin üzerine yazışmış olabilir?
Okuma seviyesini ‘Bu ülkeden çekip gitmek istiyorum’ diyen Gerard Depardieu’u Türk zannedip hakaretler yağdıran ya da Macaristan’dan bahsederken ‘Ne kıymetli ülkeniz varmış’ diye yazısına başlık atan Gülse Birsel’i ülkeden kovan düzeyden biliyoruz.
Bu ülkenin iktidar partisinin başı, Başbakan sıfatıyla Cumhuriyet Gazetesi’ni Meclis’te gösterip ‘Camiyi ahır yaptılar’ başlığı üzerinden siyaset yapmadı mı? Haberin içinde işgal güçlerinin camiyi ahır yaptığı, daha sonra da müze müdürünün uyarısıyla işin tersine çevrildiği anlatılmıyor muydu?
Demek ki okumayı bilmiyoruz. Mesajlaşma içeriğimiz yüksek olasılıkla Cem Yılmaz’ın karikatürize ederek anlattığı ‘neredesin aşkım, buradayım aşkım’ kategorisine giriyor. Peki ya konuşmak?
Geçtim, işsizliği, ekonomik sorunları, ülke gündemini konuşmayı… Zaten herkes dinlendiğini düşündüğü için o mevzulara girmiyor bile… İş konuşuyor olabilir miyiz? Eğer öyleyse niye bu kadar çok toplantı yapıyoruz?
Birbirimize hal hatır soruyor olabilir miyiz? Çünkü sonuçta o da sosyal bir tavırdır. Aynı apartmandan çıkarken komşusuyla selamlaşmayan bir toplum sizce konuşma hakkını böyle kullanmış olabilir mi?
İşin özü şu: Boş konuşuyoruz… Ne siyaset ne muhabbet, ne hal hatır ne iş güç… Bunun Türkçe’de karşılığı gevezeliktir. Milletçe gevezelik yapıyorsak, tüm kekemelerden özür dilerim teşbihte hata olmazmış, ülkede siyaset yapanların hem kekeme, hem geveze olmasına neden şaşırıyoruz?