Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın B20 Konferansı’ndaki konuşmasını inceledim. Geneli itibariyle boş laf… Lafı boşa çıkaran ise, dünyayı ve Türkiye gerçekleri görmezden gelerek temennilerden ibaret bir metinden oluşması.
Eğer B20’nin ana gündem maddesi FED faizleri, çok dile getirilmek istenmeyen tarafı da Çin’in finansal harp stratejileri ise, Erdoğan’ın konuşması laf-ı güzaftan ibaret kalıyor. Birkaç örnek vereyim.
G20 Zirvesi’ne atıfta bulunuyor ve bunun barışa da katkı sağlaması gerektiğini söylüyor. Bütün bir coğrafyada komşularıyla yüzde 100 sorunlu bir ülkenin temsilcisinin bunu söylemesi, ancak kulislerde gülüşmelere neden olur.
Yine ülkemizin kapısının yatırımlara açık olduğunu söylüyor. Yabancılar neye güvenerek gelecek? Bu ülkede inisiyatif dahilinde insanların şirketlerine bir gecede el konuluyor; kanunlar hiçe sayılarak bankaların mali durumu hakkında ‘batık’ statüsünde konuşuluyor; bir gecede akıllara ziyan vergi borçları çıkarılıyor.
İtiraz edildiğinde kapıya Maliye yollanıyor; yurtdışında işlerin ilişkilerle yürüdüğünü sağır sultan bile biliyor; ülke ekonomisi en kırılgan özelliğiyle raporlara geçiyor; Merkez Bankası siyasi baskıyla gerçeklere aykırı bir biçimde yönetilmek isteniyor; bahşiş (!) ülkedeki yabancı yatırımcıların raporlarına geçiyor. Yabancı doğrudan yatırım gelir mi? Gelmez.
Senin ülkende yerli müteşebbisin güvencesi yok ki, yatırımcı gelsin. Bakmayın bugüne kadar gelen finansal yatırımcı da işi bittiği için gitmenin yollarını arıyor; yeni para da getirmiyor. Gelen para da net hata noksan çerçevesinde, adresi ve kaynağı belirsiz para… Buradan iş çıkmaz.
Fakat Cumhurbaşkanı’nın söylemlerinde tek bir doğru var. Asya Bölgesi’nin tarihi bir fırsatla karşı karşıya olduğu… Bugüne kadar ekonomik ve siyasi hatalar yapılmasaydı; bunun yıldızı da Türkiye olacaktı. 13 yılın hesabına buradan bakın.
B20 ise dünyada büyümenin daha da azalacağının IMF tarafından bile açıklandığı, babanın oğlunu tanımadığı mahşer benzeri bir ortamda, dünya ekonomisi daralmaya koşarken, finans güvenli limanlara dönerken; eş dost muhabbetinden öteye geçmeyecek bir toplantı.
Türk reel sektörü asıl Rusya’ya odaklanmalı… Bugün itibariyle petrol fiyatları ile başlayan sıkıntı nedeniyle Rusya’nın dünya ekonomisine olumsuz katkısı daha büyük. Ambargonun batıya faturasının 700 milyar dolar olduğu daha geçenlerde açıklandı.
Lakin Rusya bu süreçte bir karar aldı. Eskiden enerji ihracatı yapıp, diğer ihtiyaçlarını ithalat yoluyla karşılayan Ruslar, gelecek stratejisine sanayi başta olmak üzere üretimi koydu. Şimdi yatırımlarını ve kaynaklarını burada değerlendiriyorlar. İhracat belki, ama sadece ithalatın bile önünü kesmek, onları hem ekonomik anlamda güvende yapacak; ihracat ise bonus olacak.
Bugün konuşulmasa da, Rusya bundan 5 sene sonra ülkede önemli bir üretici güç olma potansiyeli taşıyor. Bu da en çok KOBİ düzeyinde firmalarla bu bölgeye mal satan bizleri vuracak.
O nedenle Türk üreticisi temenniden öteye geçmeyen lafları dinleyerek zaman kaybedeceğine, bugünden faaliyet konusuyla ilgili Rusya’da üretime geçmenin yollarını aramalıdır. Eximbank da bu yatırımları mutlaka teşvik etmelidir. Yoksa bugünkü sıkıntılar, önümüzdeki yıllarda derinleşerek büyür.
Daha kötüsü hem müşteri kaybederiz; hem de rakip yaratırız. Türkiye boş hayallerin peşinden koşacağına önümüzdeki bu gerçeği tehlikeden çıkarıp, fırsata çevirmenin stratejisini kurmalıdır. Ama bu iktidar için bu durumun bir açmazı var. Suriye politikasını değiştirmek durumunda…
Peki ya yapmazsa? Terörden başını alamayan, pazarlarını kaybeden, iç pazarında sadece enerji değil, tüketim malı da ithal eden bir ülke olma sonucunu yaşar. Elbette bu ithalatı yapabilecek para bulabilirse… Çünkü bu yapı, süreç yönetilmezse bu topraklarda kapanan firmaları ve patlayan işsizliği de beraberinde getirir.
O yüzden benim Türk iş dünyasına önerim: B20’yi bırak Rusya’ya bak.
Çetin Hocam; Üretim toplumu olmak kolay bir süreç midir?
Ülkemizde kaç tane entegre tesis vardır?
Merhum Erbakan Hoca 90’lı yıllarda ülkenin üretim toplumu olması gerektiÄŸini hatta ve hatta bu durumu haritalandırarak hangi bölgede nelerin üretileceÄŸini söylediÄŸinde hiçbir kimse yanında olmamış hatta Don KiÅŸot’a benzetilmemiÅŸ midir?
Biz de üretim konuşulduğunda ilk akla gelen yerli araba olmadı mı? Devrim otomobilden kaynaklı bir eziklik hissi olan bu durum toplumun nelere yatırım yapacağının gözüne hep perde olmuştur.
Hollanda,Belkçika gibi devletler hatta bizim hem yüz ölçümü hem de nüfus olarak çok gerimizde bulunmalarına rağmen bilinçli tarım yapmaları ile tarım alanında market maker özelliklerini öne çıkarmıştır.
Bize bakıyorum… ne tarım yapabiliyoruz,ne demirçelik üretebiliyoruz,ne de sanayi de günümüz dünyasına hizmet edebiliyoruz. Hep fasoncu kimliÄŸimizle öen çıkıyoruz veya çıkıyorduk ki son dönemde bu durumu Rusyanın doÄŸusuna doÄŸru kaymaya baÅŸlamıştır…
Bence sizin gibi bilinçli ekonomistlerin birilerini eleÅŸtirmekten ziyade bu toplumun rüzgarı olarak yelkenlerini sizin eseceÄŸiniz yöne doÄŸru açmalarının önünü açmaktır…
Yazılarınız ve paylaşımlarınızın yayılması için elimden geleni yapıyorum… Bana göre ihmal edilmemesi gereken yazılarınız var…