Üniversite sistemimizde araştırmanın teknolojiye dönüşümünü sağlayacak bir kurumsal altyapı yoktur.
Türkiye’nin artık bir Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı var. TÜBİTAK da artık bu bakanlığa bağlandı. Bana ilke olarak iyi oldu gibi geliyor. Son on yılın derslerini ciddiye alırsak, sanayi politikası alanında, önemli bir kavşak noktasında olabiliriz. Dün, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Nihat Ergün’ün Hürriyet gazetesinde Sayın Vahap Munyar’ın köşesindeki açıklamalarını okurken aklıma bu mesele takıldı. Gelin bakın neden “önemli bir kavşak noktasında olabiliriz” diye düşünüyorum?
Ezelden beridir Türkiye’de en çok neden şikâyet ederdik? Herkes lafa, ‘üniversite-sanayi işbirliğinin ne kadar önemli’ olduğunu söyleyerek başlardı. Şikâyet, üniversite yöneticilerine hep bir sitem olarak aktarılırdı. Halbuki üniversitenin bu alanda kendi başına gelin-güvey olmasını beklememek gerekirdi. Ortam olsun diye 2001 yılında teknoparklarla ilgili düzenlemeler tamamlandı. Amaç, üniversiteleri atölyeye çevirmekti. Yetmedi, son dönemde, hükümetimiz, TÜBİTAK’ın araştırmalara kaynak aktarabilmesi için gereken bütçeyi önemli ölçüde yükseltti. Ortada para da var, imkân da var. Bütün bu olumlu adımlara rağmen üniversite-sanayi işbirliği bahsinde işlem tamammış gibi durmuyor. Türkiye uygulaması bize sanayi politikası, teknoloji politikası olmadan, teknopark düzenlemesi ve Ar-Ge desteğinin pek de anlamlı olmadığını galiba artık öğretti. Bilim, Sanayi ve Tekonoloji Bakanlığı ihtiyacı da galiba tam buradan çıktı. Vaziyet bu açıdan bakarsanız, bir nevi “nereye gitmek istediğini bilmeyene hiçbir rüzgâr yardım edemez” durumudur. Şimdi bizim öncelikle ne istediğimizi tanımlamamız gerekmektedir. Günün ilk tespiti budur.
Türkiye’nin üniversite-sanayi işbirliği bahsindeki problemi, üniversitenin temel bilimler alanında geri olması filan değildir. Üniversitelerimizde istemediğiniz kadar araştırma vardır. Üniversite çalışanlarımız niteliklidir. Hükümetimizin, son dönemde, TÜBİTAK eliyle kullandırdığı kaynaklar bu araştırma kapasitesinin daha da yoğun kullanılmasına imkân sağlamıştır. Ancak bu kadar temel araştırma faaliyeti bizim memlekette bir türlü ticari bir uygulamaya dönüştürülememektedir. Bu durum yalnızca kaynakların belli bir hedefe yöneltilmemesinden bağımsız bir probleme işaret etmektedir: Üniversite sistemimizde araştırmanın teknolojiye dönüşümünü sağlayacak bir kurumsal altyapı yoktur. Laboratuarında buluş yapanın bunu ticari bir ürüne dönüştürebilmesine yardımcı olacak bir mekanizmamız yoktur. O vakit, üniversitelerimiz yarım kalmış girişimler mezarlığına dönmektedir. Buluş yapan bile neyi kaçırdığını tam olarak bilememektedir. Bilimsel yayın çıkmaktadır ama ticari yenilik çıkmamaktadır. Bu da üzerinde durulması gereken ikinci noktadır.
TÜBİTAK doğru yerde
Eğer birinci ve ikinci tespitler doğru kabul edilirse, öncelikle bakanlık fikri uygundur ve ayrıca TÜBİTAK bugün nihayet doğru yerdedir. Bugün ihtiyaç teknoloji politikaları ile üniversiteler yasası arasındaki bağlantıyı sağlamak yolunda olmalıdır. Teknoparklar tam da bu işleve uygundur. Problemin hâlâ çözüm arıyor olması, teknoparkların tam da amaca uygun çalışmadığına karine olarak alınmalıdır. Teknoparkların amacı üniversitelerimizin aynı zamanda atölyelere de dönüşmesini sağlamaktır. Bugün idari olarak kurulan teknopark sayısı 40’a ulaşmıştır. Ama üniversite-sanayi işbirliği tartışması hâlâ canlıdır. Ama bakın 10 yıllık tecrübenin ardından, ortada halen teknopark desteklerinin ne kadar amaca uygun olduğunu inceleyen bir etki analizi çalışması yoktur. TÜBİTAK destekleri ile ilgili olarak, yapılan benzer bir çalışma TÜBİTAK’tan gerekli izin alınamadığı için bir türlü yayımlanamamıştır. Ben hâlâ okuyayım diye bekliyorum.
Sayın Nihat Ergün’ün açıklamaları üniversite-sanayi işbirliği macerasında zincirin eksik halkalarından sanayi ve teknoloji politikasının artık ne söylediğini bilen bir sahibi olduğunu göstermektedir. İyidir. Şimdi bu farkındalık söylemden uygulamaya aktarılmalıdır. TÜBİTAK ile ilgili Dünya Bankası raporunun bir an önce yayımlanması bu çerçevede önemli aşamalardan biri olacaktır.