Türkiye’de ne yaşadıysak cehaletten yaşadık. Tarihimiz bunun sonuçları ibretlik, acı olaylarla dolu. Ne yazık ki, sorgulama yeteneğinden yoksun, işin doğrusunu bilmeden harekete geçen bir yapıyı kıramadık. Ayrıca doğrusunu bilse bile insanlıkla bağdaşmayan eylemler, medya operasyonuyla rahatlıkla hayata geçirilebiliyor.
Burada cehaletten kastım; okul okumak değil; düşünceden yoksun olmak ya da saplantılı düşünceye kapılmak. Atatürk’ün tanımıyla bu ifadeyi kullanıyorum. “Biz cahil dediğimiz vakit, mutlaka mektepte okumamış olanları kast etmiyoruz. Kast ettiğim ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumayı bilmeyenlerden de hakiki alimler çıkar.”
Nitekim o yüzden Atatürk, en büyük savaşın cehalete verilen savaş olduğunu ifade eder. Son dönemde bunu Çin üzerinden yaşıyoruz. Bunun uluslararası bir operasyonun parçası olduğunu bilmeden, doğruyu yanlışı öğrenmeden, haddini aşarak adalet arayanların yaşattığı ibretlik olaylara şahit oluyoruz.
‘Her şey Uygur Türkleri’nin oruç tutmasına izin verilmiyor’ haberleriyle tetiklendi. Uygur’daki sıkıntılar ayrıca tartışılabilir. Fakat kendi askerinin başına çuval geçirildiğinde, Habur’dan giren teröristler törenle karşılandığında tepki vermeyenlerin, doğrusunu bilmedikleri bir olay üzerinden yaşattıkları trajikomik fotoğraf rahatsızlık verici noktaya ulaştı.
Ramazan ayını kullanarak, oruç üzerinden yapılan bu haber hassasiyeti kaşımaya yetti. Çin Devleti böyle bir baskının olmadığını açıkladı. Anadolu Ajansı bölgeye gitti, geçtiği haberde söylenenlerin spekülasyondan ibaret olduğunu haberleştirdi. Ama gazla çalışan cehalet tatmin olmuyor. Üstelik olay gerçek bile olsa, eylem şekilleri ‘sen kimsin’ dedirtecek cinsten…
Çekik gözlü gördükleri herkese, adında Çin geçen her firmaya saldırıyorlar. Üstelik ayağında Çin malı ayakkabı olduğunu düşünmeden… Çok milliyetçidir çekik gözlü gördüğüne saldırır, ama gidip Çin malı ayakkabı alır. Fakat düşünmez velev ki oradaki olay gerçek bile olsa, buraya gelen Çinli’nin ne günahı var? Her çekik gözlüye Çinli muamelesi ise acınacak bir durum; konuşmaya gerek yok.
Fakat bir kere aldılar gazı; şimdi durdurulamıyor. Bu adamlar et fiyatı artar kasaba, benzin fiyatı artar pompacıya, okulda kışın doğalgaz ya da kömür yanmaz müdüre kızarlar. Hiç düşünmezler bunların gerçekten neden yaşandığını… Kendi geçim sıkıntısını bile sırf işverene bağlar. Ülkeyi yönetenler hiç akıllarına gelmez.
İşte bu cehalet değil midir; spekülatif bir haberle 6 – 7 Eylül olaylarına neden olanlar? Bu sorgulama eksikliği değil midir; 80 öncesinde sağ sol diye kardeşi kardeşe vurduran ortama çanak tutanlar? Bu cehalet değil midir; uyuşturucu baronlarına alet olup, ülkenin bir bölgesinde kalkışma yaratanlar?
Aynı bilgi yoksunu adam değil midir; Gezi’de palayla sopayla eylemci kovalayanlar. Ve aynı derecede suçlu değil midir; yine aynı süreçte kendilerini içeri almadığı için markalı bir restoranı boykot ederken, bunların franchise yöntemiyle sahiplerinin farklı olduğunu görmeyip, o tabelaya İstanbul çapında tepki koyanlar?
Sorun bizim analitik düşünceden uzak düşmüş, muhakeme yeteneği yitirmiş, ardından gidilen insanların, ki bu bile başlı başına bir arızadır, her söylediğiyle harekete geçilmesi… Bir gazla taraftar gruplarını döner bıçaklarıyla kavga ettirenler; kendi ayıplarını örtmek için vatandaşı kutuplaştıranlar hep aynı kafanın ürünü değil midir?
Birilerin bu oyunu kurgulama, sokağımızda da cehaletle bezenmiş sorgulama yoksunluğu ve gazla çalışan güruh olma yetisi var oldukça biz daha çok acı çekeriz. Ama değişmeyen kural bu acıları, sadece birileri kazansın diye, Milletçe kaybederek üstleniriz.
Böyle bir yaklaşım ise ne inanca, ne medeniyete, ne demokrasiye, ne de insan olma vasfına sığmaz. İnsan dediğinin fıtratında düşünme yeteneği vardır. Eğer düşünmeyeceksek; acılara, faturalara şaşmak ise, ayrı bir şaşkınlıktır.
Konu ne olursa olsun gerçeğin peşine düşün. Gerçeği de duyduklarınızda değil, bildiklerinizde arayın. Yoksa yaptığınız sadece tarihe damga vurmuş büyük bir Millet’i utandırmaktan öteye geçmiyor.