Kemal Sunal’ın filmlerinde vardır: Bir dönem siyahi futbolcular çok para edince, transfer olabilmek için yüzünü boyar. Ama topu ayağına alınca kalitesi, elini yüzüne sürünce de boyayla birlikte gerçek yüzü ortaya çıkar.
Bir de bunun filmlerde menajeri vardır. Övgülerde bulunur; takıma transferini sağlamaya çalışır. Elbette her gerçek gibi sonunda ortaya çıkar. İşte bizim büyüme ve büyümenin hacminden büyük haber aktarımları da aynen bu kıvamda.
Türkiye’nin ilk çeyrekte büyümesi geldi. Yüzde 2,3… Hadi diyelim ki ilk çeyrek bilanço makyajlarının etkisini görmezlikten geldik. Safız ya biz; doğru kabul edelim. Ortalama yüzde 5 büyüyerek istihdam piyasasına katılanların 300 bin kişisini açıkta bırakan bir ülke için bu oran ne anlam ifade ediyor? Sıfır…
Ama bütün dünya küçülürken ya da daha az büyürken biz bu oranları yakaladık. En büyük savunma bu… Hadi hacim ve yüzde farkını da görmezlikten geldik; safız ya devam edelim. Bu sevinilecek bir şey değil ki. Dünya senden daha kötü durumdaysa, hiçbir yere mal satamayacaksın ve büyümeden daralmaya koşacaksın demektir.
Fakat böyle bir kaygıları yok. Niye? İşte burası şaka gibi… Finansçıları mutlu etmek adına hikâye yazarak sattıkları büyümenin içinde sanayinin etkisi yok. Sanayi sektörünü oluşturan faaliyetlerin toplam katma değeri; aynı dönemde sabit fiyatlarla değişmedi.
Yetmedi, mal ve hizmet ihracatı da geriledi. 2015 yılındaki büyümemizi ihracat motor gücü olarak elde etmeyecek miydik? Yüzde 19 azalan bir ihracatta bunu tekrar mı sorgulayacağız?
Peki az ya da çok nasıl büyüdük? Hane halkının harcaması yüzde 4,5, devletin nihai harcaması yüzde 2,5 arttı. O zaman? Yani yine borçlanıp, elimizdeki borçla tüketim yaptık. Peki, bu sürdürülebilir mi? Tasarruf oranları yüzde 3’lere düşmüş bir ülkede hayalini bile kurmayın.
Denilebilir ki; olsun yine de büyüdük. Kabul; hepsine kabul… Ama gerçekten büyüdük mü? Çünkü aynı istatistiğin bir başka paragrafında da bunun yanıtı veriliyor. Ekonomi, dolar bazında yüzde 2,93 daraldı. Bunu ne yapacağız?
Bir Millet, kalemini satmışların siyasetin kölesi olmuş haliyle nasıl bu kadar gerçekleri okurundan ya da izleyicisinden saklar? Bu ülkede neden çözüme geçilemiyor biliyor musunuz?
Sorunları saklama ve hatta başarı gibi gösterme hastalığı var. Bunun en büyük vebali de medyanın üzerinde. Neden? Ekonomiyi finans piyasalarından ibaret sanan bir grup, onların beklentiler adına yazdıkları hikâyenin mürekkebi olursa; herkes gider; ama onun suçu değişmez.
Sorun kabullenilmediği için de; sıra çözüme gelmez. Sonuçta da büyüme rakamından büyük haberler ortaya çıkar. Birileri bu haberleri kullanır; finans üzerinde ülkenin kemikleri kırıp, cebine soyar; kaçar. Ardından da medya ağız değiştirir: Kahrolsun faiz lobisi… Niye? Çünkü birileri söylemiştir.