Dört Yıllık Masal

Dün ekonomi kurmayları Başbakan’ın başkanlığında toplanıp 3,5 saat yaşanan süreçte neler yapılacağını konuştu. Hoş böylesine bir toplantının Başbakanlık’ta değil de AKP Genel Merkezi’nde yapılmış olması ayrı bir tartışma konusu ya neyse…

Aslında bu yürütme ve yasama ilişkisi açısından tam bir skandaldır. Fakat en azından toplandılar ve gündemlerine ekonomiyi aldılar avuntusu içinde olalım. Peki bakanlar, Başbakan, AKP’nin ekonomi kurmayları bir araya gelip ne yaptılar?

Copy – paste veya kopyala-yapıştır… ‘Ne kadar kötü niyetlisin’ demeyin. Yorum yapmıyorum, arşivleri karşılaştırıyorum. ‘Cek ve cak’lar ile dolu, yasak savuşturma cinsinden eylem planı 10 maddeden oluşuyor.

22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra açıklanan 3 aylık acil eylem planına bakın. 8 Ekim 2007 tarihinde bizzat Başbakan Erdoğan tarafından kamuoyuna duyuruldu. Ne anlatılıyordu o çok (!) acil eylem planında?

Kayıt dışılığın önlenmesi, ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesi, istihdam sorununun çözülmesi, özelleştirme faaliyetlerinin hızlandırılması, vergide etkinliğin detaylandırılması gibi gibi gibi… Enerji piyasasına atıf, ihracata gönderme vesaire vesaire… Peki üç ay içinde harekete geçilecek konular acil miydi? 60. Hükümet’e bakarsanız, evet…

İçerikleri ayrı bir tartışma konusu ama eğer ‘acil’ idiyse, aradan dört sene geçtikten sonra aynı maddeleri tekrar yazmanın esprisi ne? Dün yazılı olarak açıklanan 10 maddelik eylem planı, resmen 2007 yılından alınmış. ‘Bu ne hız’ demezler mi adama…

Fakat 10 maddenin içinde iki nokta var ki, bugünkü konjonktürde iyi okumak gerekiyor. ‘Özelleştirme programı kararlılıkla uygulanacaktır’ ibaresi Halkbank ve Ziraat Bankası’nın satılmasının hızlandırılacağı anlamına geliyor. Bu Türkiye’nin yapacağı en kritik hatalardan biridir.

İki ihtisas bankasının elden çıkarılması halinde üretim, girdi gibi konularda politika üreteceğini söyleyen iktidarın önüne büyük bir soru koyuyor: Ulusal bazda finanse edemediğin reel sektör nasıl rekabet edecek, nasıl ar-ge yapacak? Cevap, yapamayacak…

Elbette bu iki banka ile birlikte nelerin gideceğini de bilmek mümkün değil. Anlaşılan o ki, bizim mirasyediler yine mal satacak. İkinci bir detay ise İstanbul’un Finans Merkezi olması yönündeki çalışmaların hızlandırılacağı ifadesi…

Bu hedefin ardından şu soru gelir: Dünyadaki finansın Türkiye’ye gelmesi için hangi tavizler verilecek? Bu tavizler verilirken sıcak para ile nasıl mücadele edilecek?

Eldeki avuçtaki finans kuruluşlarını sattığınıza göre, adı İstanbul olan bu finans merkezi hayali gerçekleşirse, orada kimler çalışacak, kimler faaliyet gösterecek? ‘Ne önemi var’ diyenlere kriz döneminde Türkiye’deki bankaların yaptıklarını hatırlatırım.

Özetle bu ikisinin dışındaki tüm plan anlamsız. Yani yapılmamak üzere kağıda geçirilmiş. Çünkü bahsi geçen maddeleri hayata geçirirseniz, ihracattan istihdama diğerleri kadük olur. Elbette niyetiniz George’un firmasında Helen’i çalıştırmak değilse…

[email protected]

“Dört Yıllık Masal” ile ilgili 1 yorum

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir