Türkiye ekonomisi yıllardır gördüğü sahte hayalin sonuna geldi. Ortada artan riskler, finanse edilemeyen bir ekonomi, dolar ve enflasyon üzerinden köşeye sıkışan, gideri artarken, geliri hızla çöken bir model önümüzde duruyor.
Bu çerçevede olaya baktığınızda halen gelişmelerin günlük olarak nitelendirilmesi, problemin sanal değil, gerçekçi yapısal problemlerden kaynaklandığını görmeyenlerin varlığını ispatlıyor. Bu durumda çaresizliklerini Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi gibi ‘Bir hafta 10 güne kadar doların düştüğünü göreceksiniz’ tarzından açıklamalarla ortaya koyuyorlar.
Ne yazık ki ağzı olanın konuştuğu bu ortamda, meslektaşlarımız da bunu söyleyen Bakan’a ‘nasıl’ sorusunu sorup, yanıtını almadıkları için, kaleyi boş bulan şut çekiyor. Fakat ekonomideki daha büyük bir sorunun kapımıza dayandığı gerçeği dile bile getirilmiyor.
Ãœlkede ekonominin dinamiklerine baktığımızda kesimleri şöyle ayırmak lazım… Birinci ve nüfus bakımından daha fazla olan ve geliÅŸmelerin altında ezilen kesim dar ve sabit gelirliler. Yani işçi, memur, çalışan ve elbette emekliler.
Yılların birikmişliğini iliklerine kadar yaşayan ve sahte rakamlar arasında boğulan bu kesim, kredi mekanizmasının devreye sokulmasıyla geleceğini satmak pahasına hayatta tutulabildi. Elbette yaşadıkları sıkıntılar da yanlarına kâr kalarak. Ama bilmiyorlar ki, yaşadıkları, yaşacaklarının yanında hiçbir şey değil.
Bir diğer kesim ise kumar ekonomisinden faydalanan ve aslında reel sektörü finanse etmekle görevli olan finans piyasalarını kullananlar. Son dönemde FED’in parasal genişlemeyi sonlandırması ve faiz arttırımı sinyalleri vermesiyle sıkılaşan mali ortamda sıkıntıları büyüdü. Çünkü daha önce güzel paralar kazandıkları ülke, artık paranın gelmeyeceği, en kırılganlar arasında ilk sıraya yerleşti.
Bu fotoğraf da onlara bir an önce çıkma zorunluluğunu getiriyor. Fakat her şey yolunda imiş gibi davranarak, sıkıştıkları noktadan manevralarla kurtulmanın formülünü arıyorlar. Bugüne kadar olduğu gibi…
Lakin hepsinin ortasında bir kesim var ki; işte asıl olumsuz sinyalin büyüğü oradan geliyor. Bu kesim çalışıp, ürettikçe ve bunu paraya çevirdikçe kazanan, bu aşamada da istihdamdan ihracata kadar tüm artı değeri sırtına yükleyen grup.
Manzara şu: Seyyar olarak poğaça satan İsmail Bey’e soruyorsunuz; son dönemde iş hacminin çok düştüğünü ve müşteri hacminin azaldığını söylüyor. Esnaf olarak çalışan Fatma Hanım ile konuşuyorsunuz; siftahsız günler yüzünden dükkân masraflarını çıkarttıkları gün mutlu olur hale geldiğini anlatıyor.
Sanayici ve aynı zamanda ihracatçı Hakkı Bey’in durumu farksız… Dalgalanan kurda kemikleri kırılan, hızla daralan dünya pazarında pozisyon kaybeden ve maliyetleri yüksek olduÄŸu için iç pazarda yaÅŸam ÅŸansı bulamayan bir kesimi temsil ediyor. Onlar da bir tarafta enseyi karartmamaya çalışırken, öte tarafta yaÅŸam mücadelesi veriyor.
Bu son anlattığım kesim ekonominin göbeğini oluşturuyor. Çünkü sabit gelirliye yetersiz de olsa istihdam alanı açan da, finans piyasalarına bilançolarını kullandırıp para kazandıran da bunlar. Şimdi gelinen noktada ise ekonominin göbeği çatlıyor. Bunun da tek bir anlamı var: İşsizlik…
İşsizliğin olduğu yerde de bankacılık kredilerinden aş peşinde koşana kadar etkilenmeyecek kesim yok. Ekonominin kurmayları sahte dünyalarında başarılı ekonomi palavralarını sıka dururken; hızla yükselen bu çatlama sesini duymazlıktan geliyor. Sonuç mu? Bina ortadan yarıldığında ne olursa, o olacak.