Seçimler yaklaştıkça vaatler de tek tek ortaya dökülmeye başladı. Ana muhalefet partisi CHP de, seçim stratejisini ekonomi üzerine kuracağını vurguladı. Buraya kadar güzel… Fakat iş popülizme ve yarım yamalak akılda kalan projeyle vatandaşa ulaşmaya dönünce, hoş bir görüntü ortaya çıkmıyor.
Açıklamayı yapan CHP’nin Ekonomiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke… Seçim vaatleri ile ilgili ipucu verirken, dar gelirlilerin kredi kartı borçlarını sıfırlayacaklarını söyledi. Şimdi bir şeyleri vaat ederken gerçekçi olacaksınız ve kriterinizi iyi belirleyeceksiniz. Aksi takdirde kaş yapayım derken, göz çıkarırsınız ve yapılan iş popülizm olur.
Öncelikle kimsenin borcunu sıfırlayamazsınız. Sadece kaynaksızlık nedeniyle değil. Türkiye’de buna kaynak bulunur ama sıfırlamamalısınız. Çünkü o insanın borcunu sildiğiniz günün ertesi, gidip tekrar borçlanır. Esasen projenin gerçeği de bu değil. Nereden mi biliyorum?
Zira aslında projenin sahibi Ekonomist Oğul Aktuna. Ulusal Kanal’da yaptığım Ekopolitik programımda Aktuna ile ‘Türkiye’nin borçları ve çözümü’ ana temasını ele aldığımızda bu projeyi ekranlardan anlattı. Tarih: 3 Eylül 2014. Bakın projenin gerçeği nasıl?
Ekonomist Aktuna, şahsına ait projeyi, yayında 4 aşamalı kritik bir çözüm olarak paylaştı. Kredi kartları ile ilgili çözüm de kısa vadedeki ikinci ayağı oluşturuyor. Birinci basamak zaten ekonomik modeli değiştirmek…
Ama gelelim konumuz olan ve Aktuna’nın acil aksiyon planı olarak nitelendirdiği ikinci adıma… Oğul Aktuna’nın yayında anlattığı çözümün ikinci aşaması, kendi ifadeleriyle şöyleydi:
“Kredi kartı borçları içinde, uzun süredir ödeme yapamayan bir kesim var. Bu insanların kredi kartları borçları devlet bankaları tarafından devralınacak. Bu borçlar, o kişilere tüketici kredisi verilerek ilk aşamada kapatılacak. Yani insanların ödeyemedikçe yükselen faiz ve temerrüt borcu altında ezilmelerini ilk aşamada engellemek gerekiyor.
Çünkü borç bin TL iken, 6 bin TL oluyor. Ondan sonra da ödemesi zaten mümkün olmuyor. Hacizler geliyor; aileler dağılıyor. Bir kişinin borcu 10 kişiyi etkileyecek hale geliyor. Borçlu, finansal korumaya alınacak. Kredilendirilen kişinin de düşük faizle ve uzun vadeye yayarak borcunu devlete geri ödemesi sağlanacak.
Bu durumda umutsuz insanın umudu yeşerecek. Faiz ve haciz riski ortadan kalkacak. Uzun vadeye yayıldığı için, o insana ödeme umudu aşılanacak. Böyle bir tavsiyede bulununca insanlar şöyle düşünebilir: Bu insanların ayrıcalığı mı var da, devlet bu borcu üstleniyor?
Devletin böyle bir yükümlülüğü var mı? Ben de diyorum ki, devletin 25 milyar dolarlık havalimanı, köprü ihalesi verdiği özel sektör firmasına Hazine Garantisi vermeye ihtiyacı mı var?
25 milyar dolara ihale verirken, o kişiye Hazine Garantisi veriyorsanız; yarın projede aksaklık çıkarsa zarara uğrayacak olan Devlet Hazinesi değil mi? Üstelik bu bir kişiye sunulan imtiyaz. Öteki tarafta 1 milyon insanı ilgilendiren ve binlerce ailenin dağılmasına sebep olabilecek birkaç milyar dolarlık bir kredi riskine, Hazine Garantisi neden verilmesin?”
Yani temel amaç, borcu ödenebilir kılmak; silmek değil. Ayrıca vatandaşın böyle bir yaklaşıma daha çok teveccüh göstereceğini sanıyorum. Bu ülkede namuslu insanlar her zaman borcunu ödemiştir. İstedikleri af değil, insafsızlığın ortadan kaldırılması, borçların da ödenebilir hale gelmesi. Üstelik bu projenin devamı niteliğinde iki adımı daha var.
Dönelim şimdi ana muhalefet partisine… Öncelikle bu konulara eğildikleri için tebrik ederim. Ama madem bir şeye niyetlendiniz; projenin orijinalini öğrenin. Böyle yarım yamalak, kulaktan dolma söylemlerle sonuç alamazsınız; ayrıca iktisaden de gerçekçi olmayan vaatlerde bulunan parti konumuna düşersiniz.
Nereden mi biliyorum? Aynısını yıllarca AKP yaptı. Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp’in tüm projelerini kendi aklıymış gibi pazarladı. Buna Başbakan Davutoğlu’nun son açıkladığı üç katlı yol dahil…
Hem projeyi kibarca alıyorlar; hem o kişinin değilmiş gibi davranıyorlar; hem de konuya hakim olmadıkları için yarım yamalak hayata geçirip; ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Elbette ortaya çıkan zarar da devasa oluyor. Velhasıl kelam; aynı hatayı siz yapmayın.
En azından Aktuna’nın emeğine saygısızlık. Çünkü kendisine bir sohbetimiz sırasında, ‘Bu sorunu nasıl aşarız? Bir çözüm üretebilir misiniz’ dedim. Oğul Aktuna da, çözümünü projelendirip; detaylandırdı; geldi ve yayında anlattı. Bu nedenle de kendimi bu yazıyı yazmak zorunda hissettim.
Eğer dert sadece oy değil de, öncelikle sorun çözmekse; çağırın projenin gerçek sahibini, dinleyin kendisinden ve başı sonu belli bir şey anlatın insanlara. Yoksa bu yarım yamalak haliyle fikir bazında komik ve uygulanması halinde riskli oluyor.
İlgilisine bahsi geçen programın linki:
https://www.youtube.com/watch?v=GfiJzRHIXe8