Ülkede ekonominin tepe noktasında kavga büyürken; eli taşı altında olanları kimse umursamıyor. Bir tarafta ‘başarılıyız’ palavrası sıkılırken, diğer tarafta faiz mi dolar kuru mu tartışması yürüyor.
İş o kadar çığırından çıktı ki; iktidara yakın olduğu bilinen Sabah Gazetesi, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı için ‘Baş spekülatör’ ifadesini kullandı. Eleştirmekle, hakaret etmeyi karıştıran bu zihniyetin gerekçesi ise bu kavgalı fotoğrafın reel sektöre çıkan 40 milyar TL’lik faturası…
Öncelikle şunun altını çizmek gerekir ki; bu hesabı yaparken baz aldıkları ‘dolar 1,92 olacak’ söylemiyle gelen rezaletin de, ‘enflasyon 1 puan düşerse 4 Şubat’ta faiz indirmek için toplantı yaparız’ aymazlığının da sebebi, siyasetin baskısıdır.
Erdem Başçı’nın çok başarılı bir Merkez Bankası Başkanı olduğunu söyleyemem. Ama siyasetin aklı zorlayan, ihtiras dolu ve seçim odaklı baskılarının faturasını da Başçı’ya yüklemek haksızlık olur.
Madem dert reel sektör, o zaman ‘cari açık düştü’ müjdesini verenlerin önüne başka bir hesap koyalım. Biraz rakamlara boğacağım ama, lütfen dikkatlice ve sabırla okuyup, aldatmacıyı görün.
2013 yılının cari açığı 64,6 milyar dolar. 2014 yılının cari açığı ise yeni açıklandı: 45,8 milyar dolar. Bunun TL karşılığı ne?
2013 yılının 11 Şubat’ında dolar kuru 2,21 TL. Cari açığın maliyeti 142 milyar 766 milyon TL. 2014 yılının 11 Şubat’ında dolar kuru 2,50 TL. Cari açığın maliyeti 114 milyar 500 milyon TL. Yani maliyet bazında değişen çok bir şey yok.
Cari açığı yaratan en büyük etken ne? Sanıldığı gibi petrol fiyatları değil. 2013 yılının dış ticaret açığı, bir önceki seneye göre yüzde 18,7 artarak 99,8 milyar dolar oldu. 2014 yılı dış ticaret açığı ise yüzde 15,5 azalarak 84,5 milyar dolar.
Azalmış olduğuna mı sevinsek, yüzdesel azalmaya rağmen bu yüksek açığı mı sorgulasak? Peki reel sektörün pozisyon açığı ne? Yani döviz gelirleriyle, giderleri arasındaki fark…
2014 Ocak itibariyle finansal kesim dışındaki firmaların döviz pozisyon açığı 172 milyar 800 milyon dolar. 2015 Ocak ayında ise pozisyon açığı 179 milyar dolar… Yani ticaret hacmi düşmüş ama riski büyümüş.
Reel sektörün dış ticaretinde giderinin dolar, gelirinin de avro olduğunu dikkate alırsak ne çıkıyor? 2014 Ocak ayında pozisyon açığını karşılamak için dolar / avro paritesi 1,3751 iken, reel sektörün 237 milyar 617 milyon avro gelir elde etmesi gerekiyordu. 2015 Ocak’ta ise 1.1303 parite üzerinden bulması gereken rakam 202 milyar 323 milyon avro.
Mümkün değil ama, diyelim ki iç pazarda parayı bulma derdine gitti. İhtiyacı olan rakam 2014 Şubat’ta 381milyar 888 milyon TL. 2015 Şubat’ta 447 milyar 500 milyon TL
Peki soru şu: Dünya pazarı daralırken, petrol fiyatları daha da daralacağının sinyalini verirken, alternatif pazarlarımız çökmüş, tek pazarımız haline gelen Avrupa daralmaya giderken, iç pazar da ithalata teslim iken bu parayı nasıl bulacağız?
İşte asıl problem burada… Bu nedenle aklı başındaki reel sektör temsilcileri faiz maliyetinin, kur riski maliyeti yanında daha önemsiz kaldığına dikkat çekiyor. Çünkü dolar arttıkça, karşılığında pozisyon açığının maliyeti yükseliyor. Ve hem dolar bazında hem de TL bazında artan bu maliyet, daralan pazar ortamında finanse edilebilir durumda değil.
Normal şartlar altında faiz de, döviz kuru da maliyettir. Ama ikisinden birini tercih edecekseniz, döviz riskiniz daha önceliklidir. Çünkü faiz yüksek olursa, en fazla yatırım yapmazsınız. Ama dolar yükselirse, azalan gelirlerinize rağmen, borç ödemenizi nasıl yapacağınızın sorusu yanıtsız kalır.
Ama tüm bunları dikkate almayıp, birilerinin sözcülüğünü yaparsanız, temeline gömülmüş milyon dolarlık konutlar alıcı bulsun diye ‘faiz düşsün’ diye bağırmaya başlarsınız. Neden? Çünkü Cumhurbaşkanı öyle istiyor. Birilerinin hesap bilmiyor olmasının faturasını, neden reel sektöre kesiyorsunuz? Bu kadar mı aklınızı yitirdiniz?