Ülkede milyonlarca kişi, umudunu yılbaşıyla birlikte gelecek güzel günlere, mutluluğa dayandırmak yerine, milli piyango gişesinin önünde arıyor. Yani vatandaş bireysel geleceği için de başka çıkış noktası görmüyorsa, zaten manzara da ortada demektir.
Eskiden bu memlekette insanların piyango ile birlikte zengin olma hayalleri vardı. Şimdi gündem kredi ve kredi kartı borcunu kapatmak… Aslında sadece bu bile milletin hayallerine nasıl ipotek konulduğunun kanıtı değil mi?
Sokak işsizden geçilmiyor, önümüzdeki sene daha büyük bir risk olarak işsizlik gerçeği ortada duruyor; ama bizim beyler devekuşu sendromundan halen çıkamadı. İstatistiklere bakıldığında bu sene 800 bin üniversiteliye iş bulunamamış. Zaten yılda verilen mezun sayısı bu.
Fakat durumumuz o kadar iyi ki, arka toplayıcılar devreye girerek haberleri manşete taşımaya başladı. Avrupa Birliği’nde genç işsizlik oranı ortalama 21,6 iken, Türkiye’de yüzde 19,1 imiş ve bu haliyle 17 AB ülkesinden daha iyi durumdaymış. Tavşanın ayaklarını bağlamışlar, kaplumbağa yarış kazanmış gibi bir durum.
Salt İstanbul’un nüfusunun birçok AB ülkesinden fazla olduğunu düşünürseniz, bu ne kadar anlamlıdır ortaya çıkar. Üstelik işsizi nasıl işsiz kabul ettiğinizin kriterine bakarsanız, bu rakamın çok da gerçekçi olmadığını görürsünüz. Ama bunu da göz ardı ederler. O zaman şu işsizlikten kıvranan AB ile, başarı (!) sağlayan ülkenin röntgenine biraz bakalım.
Hatta biraz da geriye doğru kısa bir yolculuk yapalım. Sene 2011. Yani küresel krizin ardından sıkışan dünya çare ararken, parasal genişlemeye devam etme kararı ile gelişmekte olan ülkelerin nefes aldığı ve yönetimlerinin de paçayı kurtardığı o sene…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), EUROSTAT ve OECD işbirliğiyle yürütülen Satın alma Gücü Paritesi 2011 Yılı Avrupa Karşılaştırma Programı sonuçlarına göre tablo şu:
Türkiye 2011 yılında hem kişi başına gayri safi yurt içi hâsılada hem de gerçek kişisel tüketim hacminde, iktisadi kriz ve resesyonla boğuşan 27 AB ülke ortalamasının yaklaşık yarısı düzeyinde kaldı. 27 AB ülkesi ortalamasında değeri 100 kabul edilen kişi başına GSYH
“Türkiye’de 50’den 52’ye, gerçek kişisel tüketim değeri de 54’ten 57’ye geriledi.
Türkiye’nin kişi başına GSYH sıralamasındaki yeri geçen seneye göre değişmezken, gerçek tüketim hacmi endeksine göre yapılan sıralamada ise bir basamak aşağıya düştü.
2011 yılında Türkiye, Avrupa ve bölgesindeki 37 ülke içinde satın alma gücü paritesine göre kişi başına gayri safi yurt içi hâsılada (GSYH) 30’uncu sıradaki yerini korurken, gerçek kişisel tüketim hacminde bir basamak düşerek 29’unculuğa geriledi.
Diğer taraftan son yıllarda yaşadığı ağır ekonomik kriz nedeniyle “iflası” konuşulan Yunanistan ise kişi başına GSYH’de 18’incilikten 21’inciliğe, gerçek kişisel tüketimde de 17’ncilikten 18’inciliğe düştü. Buna rağmen Yunanistan, kişi başına GSYH hacim endeksinde 79 değeriyle Türkiye’nin 9 basamak gerçek tüketim endeksinde de 91 değeriyle 12 basamak üzerinde yer aldı.”
Çok mu geride kaldı? Veda etmeye hazırlandığımız senenin başına dönelim. Ocak 2014… “Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Merkezi’nin yaptığı araştırma, memur maaşlarının son bir yıl içinde dolar karşısında yüzde 15; EURO karşısında ise yüzde 16 eridiğini ortaya koydu. Son günlerde yaşanan gelişmeler nedeniyle Avrupa ile Türkiye’de memur maaşları arasındaki fark 2,5’tan 3 kata çıktı.”
Bu da mı yetmedi? Son açıklanan raporu konuşalım o zaman… Aviva’nın 12 ülkede 13 bin tüketiciyle yaptığı araştırmaya göre, Türkler’in yüzde 49’u geçinmekte zorlanıyor. Yüzde 17’si epey sıkıntı çekiyor, yüzde 6’sı da şiddetli sıkıntı içinde… Rahat geçinenlerin oranı ise sadece yüzde 28. Esasen o geçinmeyi de incelemek lazım.
Mesela mesleki literatüre ayrılan kaynak, sinema, tiyatro gibi kültürel faaliyetlere yapılan harcama gibi insan olmanın gerektirdiği tüketim başlıklarına da bakmak gerekir. Yani birilerinin her ay cep telefonu alması, yaşadığı anlamına gelmiyor. Sadece tüketiyor demek.
Velhasıl kelam, başkalarının kötü durumuna bakıp, kendi berbat durumunu iyi sanmak nasıl bir akılsızlık ise, satınalma gücü, tasarruf oranı ve ekonomik dayanma kriterlerini göz ardı ederek genç işsiz mukayesesi yapmak da bir o kadar gerçek dışılıktır.
Ama tüm bunların bir anlamı daha var: Bu ekonomi iflas etmiştir. Çünkü AB’li adam bizden daha kötü durumda diye naralar atılırken, ülkede 13 milyon insan yatağa aç giriyor. Siz ne anlatıyorsunuz?