Seçim sürecine girilince, anket şirketleri yine kolları sıvamaya başladı. Soru şu: Bugün seçim olsa kim kazanırdı? Elbette bu işi namusluca yapanlara lafım yok. Ama büyük bir bölümünün psikolojik harp yaptığı açık…
Muhalefetin her kaybedişte, kazanmış gibi yaptığı, iktidarın da sandıkla ülkedeki çarpıklığı akladığı, garip bir manzara ile karşı karşıyayız. Vatandaşa da sürekli soruluyor: Bugün seçim olsa ne olurdu?
Aslında belki de soru yanlış. O zaman alternatif sorular hazırlayalım:
Türkiye’yi maceraya sürükleyen bir dış politikadan memnun musunuz? Memnun iseniz, olası bir savaş durumunda hemen askere yazılmayı düşünür müsünüz?
Validebağ’da, Gezi’de, Kuzey Ormanları’nda yapılanları onaylıyor musunuz? 6 bin zeytin ağacının sökülmesi doğru mudur? Onaylıyorsanız, yarın bu konular hukuka taşındığında, ölümler dahil sorumlulardan biri olmayı kabul ediyor musunuz?
İktidarın Türkiye’yi borçlandırarak yaşatmasına, adına da ‘refah’ denilmesine onay veriyor musunuz? Böyle bir durumda önümüzde yaşayacağımız kesin olan krizde, oy verdiğiniz parti oranında faturayı ödemeyi onaylıyor musunuz?
Bu ve benzeri soruları çoğaltmak o kadar mümkün ki… Fakat asıl anlatmak istediğim, insanların bu kanala yönlendirilmiş olması… ‘Bugün seçim olsa’ diye başlayan anketlerle, olası sonuçlar üzerinden yorumlar yapıldığı, algı yaratıldığı açık.
Seçim zamanı geldiğinde de bununla verilen mesaj şu: Oyunu ver, vatandaşlık görevini yap; gerisine de karışma… Oysa oy vermekle vatandaşlık görevi yerine gelmiyor. Seçim sonuçları nasıl sadece bir istatistikse ve az ya da çok oy alana, oy oranı düzeyinde hukuksuzluk yapma hakkı vermiyorsa, vatandaşa da bir sorumluluk yüklüyor.
Verdiğiniz oyun takibini yapmıyorsanız, hesabını sormuyorsanız, ekonomiden dış siyasete, yolsuzluk iddialarından siyasi başarısızlıklara kadar bunun vicdani sorumluluğunu hissetmiyorsanız vatandaş olduğunuz söylenemez.
Hani Erkan Yolaç’ın yarışma programını sunarken bir tanımı vardı ya ‘emme basma tulumba gibi kafanızı sallamayın’ diye; işte oyunuzun takibini yapmıyor; oy verdiğiniz partiden hesap sormuyorsanız yapılan iş tam da budur: Emme basma tulumba gibi kafayı sallamak…
Böyle yapıldığı sürece de iktidarlar hukuksuzluklarını, yolsuzluklarını size onaylatırlar; muhalefet de başarısızlığı gerekçesini ‘vatandaş bizi anlamadı’ cinsinden züğürt tesellilerinde bulur.
Her şeyi sizin adınıza yaptıklarını söylerler; ama dert sadece bir koltuk kavgasıdır. Sonra biri gelir size sorar: Bugün seçim olsa kime oy verirdiniz? Seçim olur, oylar birilerine gider; belki iktidarlar değişir; ama fatura hep size kalır. Onaylasanız da, onaylamasanız da…
O zaman partizanca tavır takınmak yerine, vatandaş olmayı denemek daha doğru değil mi? Hadi üzmeyeyim yine sizi; bırakılım sorsunlar yine aynı soruyu: Bugün seçim olsa… Verin cevabınızı, hatta gidip seçim zamanı oyunuzu da verin; ama takip etmeyin olur mu? Belki böylece vicdanlar temizleniyordur. Hadi laf aramızda bir ipucu da vereyim. Çocuğunuz memleketin bugün ve yarın niye bu durumda olduğunu sorarsa şu yanıtı verin: Ben ne yaptım ki? Zaten sorun da bu: Gerçekten ne yaptınız?