Ülkenin sanal gündemi içerisinde bir konu var ki; bugün hiç konuşulmuyor. Ciddi bir daralma yaşayan, tahsilât ile ilgili açmazları bulunan ve iş hacmi düşen reel piyasaların kapısındaki vergi krizinden bahsediyorum.
Türkiye’de dolaylısı ahlâksızca, faaliyetten kaynaklananı da ‘kazan ya da kazanma’ üzerinden alındığı için ödenemeyen bir vergi gerçeğiyle karşı karşıyayız. İstanbul Ticaret Odası raporlarına göre, yeni açılan bir işletmenin tüm prim ve vergilerini doğru ödeyip, 3 sene sonunda kâr ederek battığı bir ülkeden söz ediyoruz.
Bakanlar her seferinde çıkıp, mesela kurumlar vergi alanında OECD’nin en düşük oranlarına sahip olunduğunu söylüyorlar; ama muafiyet nedeniyle firmaya neredeyse yarı yarıya ortak olunduğundan bahsetmiyorlar. Üstelik bu ortaklık sadece ciroya ait; yani kâra değil.
Oysa dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde, firmalar, sahipleri, her harcamasını belgelendirerek vergiden düşüyor ve kalan kâr üzerinden yarı yarıya vergilendiriliyorlar. Zaten bu belgelendirme, zincirleme reaksiyonla başka bir vergi gelirini de beraberinde getiriyor. Konuştuğum birçok işadamı bunun altına imza atabileceğini söylüyor. Fakat yapılmıyor.
Türkiye’de siyasetin finansmanının kayıt dışı olmasından dolayı, iktidarlar da bu alanda gerçek bir düzenlemeye gitmek yerine, bulduklarından vergi almayı tercih ediyorlar. Yani bizlerin tüketici olarak, elektrik faturasını ödemeyenlerin harcamalarını karşılamamız gibi bir durum ortaya çıkıyor.
Nitekim bu durum da her seferinde ödenemeyen ve biriken borçlar sorununu gündeme taşıyor. Ardından seçim öncesi af, sonrası yapılandırma denilen uygulamalar devreye giriyor. Bugün yolda rastladığım bir izleyicim, vergi dairesinden geldiğini ve yapılandırma için başvurduğunu, enflasyon farkıyla birlikte neredeyse yarısı kadar fazla para ödemesini istediklerini anlattı.
Zaten bu yüzden bugüne kadarki hiçbir yapılandırmada ödemeler bir iki taksitin ötesine geçmedi. Bunu bilen Maliye de anlık para toplama gayesiyle, alamayacağını bilerek ‘ne toplasam kârdır’ anlayışla uygulamaya geçiyor.
Şimdi son yapılandırmanın ilk sonuçları açıklandı. Maliye Bakanı Şimşek 1,6 milyon vatandaşın başvuruda bulunduğunu ve 16,3 milyon TL’lik alacağın yapılandırıldığını duyurdu. Bunu bütçeye gelir olarak yazan, ama hiçbir zaman tahsil edemeyen bir Maliye var önümüzde. Şimdi burada altı çizilmesi gereken bir iki unsur var.
Bunlardan birincisi Mayıs 2014 tarihli açıklamaya göre tahsil edilemeyen tutar 69,7 milyon TL idi. Yani Şimşek’in ifadesini esas alırsak, toplam borçlunun sadece yüzde 23’ü yapılandırma için başvurmuş. Bunlar da hem mevcut vergiyi, hem de birikeni ödeyemeyeceği için tahsilât oranı yine çok yetersiz seviyede kalacak.
İkinci önemli konusu ise haciz gerçeği… Daha önce bu açığı dışarıdan sıcak para yoluyla borçlanarak öteleyen iktidar, artık para gelmediği için mükellefe saldıracaktır. Sonuçta tahsil edemeyecek, ama birçok hanenin ve şirketin batmasına neden olacak teşebbüste bulunacaktır.
Şimşek diyor ki: “Devletin alacağı bakîdir. Kimsenin ‘bir daha af gelir, o zaman öderiz’ gibi bir yaklaşımın içinde olmaması lazım. Böyle düşünenler borçlarını daha sonra çok daha yüksek tutarlarda ödemek zorunda kalır.”
Birincisi bu ülkede yeni bir af olmayacağı konusunda samimi olunmadığı bir gerçek… Bu sistemde devam ettiği sürece bu kaçınılmaz… Muhtemelen seçimlere doğru adına af deyip, sonrasında yine paranın peşine düşüp, yapılandırma yapılacak. İkincisi bu para başvuranlar adına da tahsil edilemeyecek.
Üçüncüsü de sıkışan Maliye piyasalara saldıracak ve bugünün vergi borcu sorunu, önümüzdeki süreçte tetiklenen bir işsizlik problemini de önümüze koyacak. Şimşek diyor ki, devletin alacağı bakî… Peki, ‘adaletli mi’ diye neden sormuyorsunuz?
Gerçekten hakkaniyetli ve ödenebilir bir sistem kurup, sonra da kötü niyetlinin canına okumak çok mu zor? Ama niyet yok. Çünkü Maliye halen ‘kümesteki kaz’ peşinde. Fakat bu sefer buradaki salma, zaten krizdeki piyasalarda ekstra bir krizi tetikler. Kayıt dışını da patlatır. Sonra ‘neden böyle oldu’ demeyin.
Niyetiniz adil bir vergi sistemi kurmak değil de, para toplamak olduğu sürece de bu kısır döngüden çıkamazsınız. Zira bu sefer inandırıcılığınızı da yitirdiniz. Risk çok büyük…