El parasıyla düğün bayram yapan Türkiye’nin pili aslında çok uzun zaman önce bitti. Konjonktür sadece borcu arttırarak öteleme olanakları sundu. Fakat gelinen noktada denizin bittiği çok net belli oluyor.
Türkiye’nin büyüme diye sunulan gerçeğinin dayandığı bir kaç temele göz atmak bunun için yeterli. Bugünlerde düşürmekle övünülen cari açık, yani özünde dış ticaret açığı ve ithalat, yine bugünlerde faiz lobisi olarak tu kaka ilan edilen sıcak para ve sektörler üstü sayılıp motor sıfatı takılan inşaat sektörü…
Her ne kadar Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Moody’s’in söylemlerinin umurlarında olmadığını söylese de, eğer ekonomik modelinizi bu kredi derecelendirme kuruluşlarının sunacağı raporlarla gelen sıcak paraya oturttuysanız, bugünkü tavrınızın önemi olmaz. Ancak komik duruma düşersiniz.
Türkiye’nin cari açığındaki iniş ve çıkışların hiçbir anlamı yok. Zira yapısal bir takım sıkıntılar üzerine tartışmıyoruz. Üretemezsek, ithalatımız düşüyor, cari açık daralıyor; ama bu sefer de firmaların hayatiyeti, cari açığın finansmanı ve işsizlik gibi sıkıntılar karşımıza çıkıyor.
İthalat üzerinden alınan vergileri de hesaba kattığınızda ekonomi yönetiminin önündeki en büyük açmazlardan biri bu. Nitekim bedelli askerliği bile konuşacak noktaya gelmiş olmamız, finansman açısından ne denli zora düştüğümüzün minik bir göstergesi… Çünkü bedelli askerlik her zaman ekonominin açmaza düştüğü noktalarda gündeme gelmiştir.
İkinci başlık sıcak para ki, o önümüzdeki dönemde daha da azalarak şiddetini hissettirecek. Türkiye’deki borç miktarı ve çevrilme maliyeti o kadar arttı ki, Araplar’dan gelecek 5 – 10 milyar dolar çarkı döndürmez.
FED kararları ve gelişmeleri dikkate alırsanız, burada faiz tartışmasının da Başbakan’ın istediği doğrultuda, ama ekonomik temeli, uygulanan politikaya tezat yaklaşımlarla düşürüleceğini hesaba katarak, daha büyük şoklarla karşı karşıya kalacağımızı tahmin edebilirsiniz.
Ben de bankalar vesayetinden ve yüksek faizden haz etmiyorum. Ama bunu, yıllardır üretim ekonomisi diye bağıran, her gün TV programını ‘şartlar ne olursa olsun paranızı ticarete üretime yatırın…’ diyen ben eleştirebilirim. Paçayı 12 yıl önce kaptırıp, ülkeyi bu duruma sokanlar değil.
Gelelim inşaata… İşte orada işler hiç yolunda değil. Yıllardır toprağa gömülen milyon dolarlar, oluşan arz fazlası ve yanlış proje yatırımlarıyla ciddi bir finansman ve talep eksikliği problemini yaşıyorlar. Bunun en büyük iki kanıtı var. Birincisi iliştirilmiş medyada çıkan şu haberde gizli:
“Risk Merkezi verileri, batık kredilerin sektörel dağılımını gözler önüne serdi. Bu yıl ilk 5 ayda tasfiye olunacak kredilerin 11,7 milyar lirası bireysel kredilerden geldi. Bunu toptan perakende ticaret, motorlu araç servis hizmetleri 4,9 milyar, inşaat 3,6 milyar, taşımacılık, tekstil sanayi 1,7 milyar, tarım 1,4 milyar, gıda meşrubat sanayii 1,1 milyar, depolama ve haberleşme 1,01 milyar lira ile yüksek tutarla takip etti.
Borcunu ödeyemeyenlerin sayısı da arttı. Kredi kartlarıyla birlikte geçen yıl 912 bin 839 kişinin ödeyemediği kredi borcunu, 2014 ilk beş ayında 532 bin 81 kişi ödeyemedi.”
Arkadaşlar faiz tartışması içinde iktidara destek çıkıp, Merkez’i yereyim derken büyük de bir itirafta bulunmuşlar aslında… Krediyi kullanacak olan batık, sektör batık, ödeyemeyen sayısı tavan yapmış. Peki ikinci kanıt ne?
Bir arkadaşınız sizden 150 bin TL borç istese ve 48 ay vade yapıp, 2015 itibariyle ödemeye başlayacağını ve sıfır faiz vereceğini söylese yanıtınız ne olur? Yarını bile göremediğiniz, riskli bir ekonomik ortamda akıllı bir işadamı bunu kabul etmez.
Ama bugün inşaat sektörü bu şartlarda daire satacağını gazete ilanlarıyla duyuruyor. Bu hem nakite sıkıştıklarının, hem de arz fazlasının çok önemli bir göstergesi… Diyeceksiniz ki, ‘Türkiye ekonomisine güven tam.’
Peki öyle olsa, yere göğe sığdırılamayan, İstanbul’un su havzalarını, ormanlarını yani ciğerlerini yok etme pahasına imza atılan, asrın projesi (!), tıpkı üçüncü havalimanı gibi neden dışarıdan kredi bulamıyor?
Para Dergisi’nin haberine göre finansman için görüşmeler sonlanmaya başlamış. Ziraat Bankası’nın öncülüğünde 6 yerli ve yabancı sermayeli banka ilk etapta 4,5 milyar Avro kredi sağlayacakmış.
Diğer bankalar belli değil? Lokomotif kim? Türkiye’de tarımı finanse etmesi gereken kamu bankası… Ne garip? Üçüncü köprüde de finansman kamudan sağlanmıştı. Peki sormak gerekmiyor mu? Bunlar siyasi baskıyla mı kredi veriyorlar, Basel kriterlerine göre mi?
Sözün özü şu: Denizin bittiği yerdeyiz. Daha da acısı bir kaşık suda boğulacak kadar bitkiniz. Vay benim ülkemin haline…