Hisseli Harikalar Kumpanyası gibi ekonomi kanallarımız var. Nasıl bir zorlama, nasıl bir ‘şunu söylemeyelim de başımız yanmasın’ ruh hali içindeler anlatması güç. Türkiye ateşten bir çember içinde kalmış; üstelik büyük ölçüde ateşi kendi körüklemiş, dış politika ve bağlantılı olarak ihracat alarm veriyor soru belli: Nasıl iyimser olabiliriz?
Enflasyon beklentilerin üzerinde gelmiş. Her ne kadar gerçeği yansıtmasa bile, sadece açıklanan resmi veri bile Merkez Bankası’nın köşeye sıkıştığını, siyasi baskıyı ne kadar daha göğüsleyebileceğini soru işareti haline getiriyor; soru belli: Nasıl iyimser olabiliriz?
Türkiye’nin ilk 1000 sanayi şirketi finansman yapısından maliyet yapısına kadar her açıdan alarm veriyor. Bazı firmaların canına tak etmiş, borsadan kaçıyor; soru belli: Nasıl iyimser olabiliriz?
FED piyasadan para çekmeye devam ediyor; parasal genişlemenin biteceği ekimden sonra ne zaman faiz artıracağı tartışılıyor; Amerika’nın verileri finans piyasalarının beklentilerinden iyi geliyor; soru belli: Nasıl iyimser olabiliriz?
Başbakan Yardımcısı Babacan ‘Yandım Allah’ diyerek 220 milyar dolara ihtiyaç olduğunu söylüyor; ortada ne böyle bir para var, ne de gelme ihtimali, ülke gözümüzün önünde ödeme güçlüğüne doğru koşuyor; soru belli: Nasıl iyimser olabiliriz?
İşsizlik çok önemli sayılan periyodik büyümeye rağmen, oynanmış rakamlarla bile halen yerinde sayıyor; insanlar işlerini kaybediyorlar; kaybetmeyenler maaşlarını zamanında alamıyor, veriler kötüleşiyor; soru belli: Nasıl iyimser olabiliriz?
Konut balonu şişmiş, varlık balonu patlamak üzere, kredi mekanizmaları tıkanmış; sıkıntının bu noktalardan başlayacağının emareleri bağıra çağıra ortalığa saçılmış; soru belli: Nasıl iyimser olabiliriz?
Ülkede demokrasi rafa kalkmış; tek adam yönetimine doğru gidiliyor; hukuk ayaklar altına serilmiş, sırayla herkesin kemiklerini kırıyor; medya duruma göre ağız değiştirip soruyor: Nasıl iyimser olabiliriz?
Arjantin batıyor; Ukrayna’da işler karışık; Avrupa Birliği’nin para sürmesinin laftan öteye ciddiye alınır ölçüde etki etmeyeceği biliniyor; ülke borcunu çevirmek için elinde var olanları satıyor, ama çare olmuyor; Türkiye dünyanın en kırılgan ekonomisi ilan ediliyor; soru belli: Nasıl iyimser olabiliriz?
Örnekleri çoğaltmak mümkün… Ama soru asla değişmiyor: Nasıl iyimser olabiliriz? Oysa iyimser ya da kötümser olmak gerekmiyor. Gerçekçi olun yeter. Fakat o da bugünlerde, bu ülkede mangal gibi yürek istiyor. Yoksa o yürek, hiç olmazsa susun. Çünkü ‘nasıl iyimser olabiliriz’ diye her sorduğunuzda, sıcak para çıkacak yeni bir zemin buluyor.
Yoksa bu kafa ancak fıkralarda karşılık bulur: At yarışlarını çok seven adam, bir gün hipodroma gider. Atlar yarışırken favorisi olan atı elindeki dürbünle bir yandan seyreder; bir yandan da : “Benim tay nasıl da rüzgâr gibi gidiyor” diyerek arkadaşlarına hava atar.
Gerçekten de yarışın ilk metrelerinde seçtiği at öndedir ve sevinçten dört köşe olur.
Fakat bir süre sonra diğer atlar bir bir onun atını geçmeye başlar. Derken yarışın sonlarına doğru bizim adamın atı en sonda koşmaya başlar. Ama etrafın alaycı bakışlarına aldırmadan tezahürata devam eder:
“Oy küheylanım benim! Bak nasıl da atların hepsini önüne katmış kovalıyor?”