Türkiye’de 12 yıldır iktidar olan, istediğini her koşulda hukuk tanımaz bir biçimde dayatan, yasa izin vermiyorsa arkasından dolanan AKP’nin iş yapış biçimine uygun en güzel örneklerden biri daha önümüze geldi.
Malûm gerek çalışma yaşamı açısından sıkıntıların üst seviyede yaşandığı, özlük hakları ile ilgili katliamların yapıldığı, gelir dağılımındaki dengesizliğin şahikaya ulaştığı, ekonominin cayır cayın yandığı, şirketlerin pozisyon açığının yani karşılığı olmayan borçlarının devamlı arttığı ülkede, anlaşılan o ki tartışıp, konuşacak hiçbir şey yok.
Bakın Başbakan’ın aynaya bakmadan caka sattığı Avrupa ülkelerinden Fransa, sorunları konuşmak amacıyla işçi ve işveren temsilcileri ile Ekonomik Sosyal Konseyi (ESK) 11 Temmuz Cuma günü Paris’te topluyor. Sadece bu haliyle bile Türkiye’deki iktidarı haklı çıkarıyor.
Bunlar sorunları konuşmak için biraraya gelmek, tarafları dinlemek gibi akıl almaz işlere imza atıyorlar. Demek ki orada her şeyi bilen biri yok. Bizde öyle mi? Bir kişi, kendisini 77 milyondan akıllı ve onların adına konuşabilir yetkide görüyor.
Dikkatinizi çekerim bakanlarını ve milletvekillerini bile katmadım işin içine. O her şeyi biliyor, artık bilebildiği kadarıyla idare edin.
Ama ortada gariplikler var. Çabuk unutuyoruz…. Türkiye’de ESK en son ne zaman toplandı? 5 Şubat 2009 tarihinde… Düşünsenize o tarihten bu yana neler yaşadık? İş burada da bitmiyor. ESK’yı toplamayan Başbakan bu manzarada kanunu çiğniyordu.
Sonra referendum söz konusu oldu. Demokratik haklar verdikleri iddiasıyla meydanlara çıktılar. Yetmez ama evetçileri de arkalarına alıp 12 Eylül 2010 tarihindeki referendumdan istediklerini onaylatarak çıktılar.
Peki ne idi o maddelerden biri. Hayı; sonradan saf olduklarını ilan ettikleri yargı müdahalesini söylemeyeceğim.
Ekonomik Sosyal Konsey’in toplanması zorunluluğu Anayasa’ya girdi. Peki o günden sonra ne oldu? Daha önce kanunu çiğneyenler, anayasayı, üstelik kendi değiştirdikleri maddeler üzerinden pas pas yapmaya başladılar.
Çok açık ve net: Başbakan, 1 sene kanuna rağmen, 4 senedir de referandumla gelen durum nedeniyle ESK’yı toplamayarak artık anayasal suç işliyor. Peki ne olacak?
Varlık barışında ne olduysa o olacak? Para getireceğiz deyip, artık kimin parası olduğu belli olmayan kaynakları aklayanlar, ESK ile ilgili de değişiklik yapıp, anayasa ihlalini ortadan kaldırmaya hazırlanıyorlar.
ESK’nın yapısını düzenleyen tasarı TBMM’ye sunuldu. “Meclis’e sunulan kanun tasarısı ile hükümete ‘istişari nitelikte görüş bildirmekle görevli’ konseyin üyelerinin kanun yerine Bakanlar Kurulu’nun çıkaracağı yönetmelikle belirlenmesi öngörülüyor. Konseyin görev ve yetkileri de azaltılırken, mevcut konseyi düzenleyen kanun yürürlükten kaldırılıyor.”
Yani kendin çal, kendin oyna…. Peki referandumdaki ‘demokrasicilik oyunu’na ne oldu? Daha ilginç olanı ise gerekçenin konseyde hükümet temsilcilerinin azaltılması. Sendikaları kendine bağla, iş dünyasını esir et, ne istersen dayat, sonra da işi anayasal suç olmaktan çıkart.
Yersen… Ama adamlar haklı dostlarım. 12 Eylül 2010’da yiyenler, buna da soda muamelesi yapar. Elbette halen hazmedemedilerse… Çünkü aralarındaki ilişki fıkradakine benzedi:
“Avukatı müşterisi olan sanığa sordu:
-Sizi mahkemede müdafaa etmeyi üzerime alıyorum. Fakat bana ödeyecek kadar paranız var mı?’
-Hayır. Yalnız 76 model Chevrolet bir arabam var.
‘Mükemmel’ dedi avukat.
-Şu halde sizi müdafaa edebilirim. Savcı sizi neyle itham ediyor?
-76 model Chevrolet’i çalmakla…”
Yani özetle: Yine aldatıldın Türkiyem…