Bir şehir düşünün, dünya tarihi boyunca önemini hiç yitirmemiş olsun. İmparatorluklara ev sahipliği yapmış, bu nedenle de kültürel bir zenginlik fışkırsın topraklarından…
Sonra bir gün o şehrin hazinesine ‘çanak çömlek için yapılacak işler aksıyor’ tanımlaması yapılsın. Yapılan uygulamalar nedeniyle Unesco’nun dünya mirasından çıkma tehlikesiyle karşı karşıya kalınsın.
Ardından ili yönetenler, ‘biz kendileriyle anlaştık, ikna ettik’ desin, ama hemen akabinde kurumdan ‘biz hiçbir konuda ikna olmadık. Beyan gerçeği yansıtmıyor’ denilsin. İstanbul, İstanbul, İstanbul…
İşte bu şehrin belediyesini yönetenler, iktidarla aynı parti olma özelliğiyle, şehrin önümüzdeki 50 yılını planlayacak imar planları konusunda çalışma yürüttü. Yine kendi oluşturdukları kadrolarla, ortaya bir imar planı çıktı. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış ayrı bir tartışma konusu, ama bir plan çıktı.
Sonra ülkeyi yöneten Başbakan seçimlere kısa bir süre kala çılgın projeler adıyla ortaya atıldı. Senelerce uğraşılıp, kendi başkanı, belediyesi ve uzmanlarıyla hazırlanan imar planı çöp. Çünkü kendisi dünyada bir ilke imza atarak, helikopterle şehri gezip ‘şurası, şurası’ diyecek kadar engin bir bilimsel (!) kültüre sahip.
Her biri, çılgınlık sıfatına uygun bir biçimde finansmanından uygulamasına bir dizi sakıncaları da beraberinde getirsin. Ama bilim (!) adamı Başbakan, dünyanın Türkiye’yi çekemediği için bunlara içte karşı çıkıldığını anlatsın. Gerçek niyeti oluşan sıcak para açığını, bu projeler yoluyla gelecek parayla kapatmak olsa da…
Girmeyelim çok ayrıntıya iş git gide çıkmaz noktaya gelsin ve tek kuruş finansman bulunamasın bu çılgınlıklara. Ardından sözü ezilmesin diye köprü işini kamu bankalarına talimatla aktarılan kredilerle başlatsın.
İşte bunlardan biri Kanal İstanbul… Her türlü spekülasyon yapıldı. Müthiş arazi rantları oluştu. Öncesinde, yani bölgesi açıklanmadan ilk vurgun dedikoduyla yapıldı; ikincisi de güzergâh açıklandıktan sonra.
Peki şimdi ne oldu? Kanal İstanbul’un güzergâhı değişti. Yeni güzergâh ile ilgili yakında açıklama yapılacak. Yani yeni bir rant alanı daha oluşacak. Bunun bir sebebi bu. İkinci sebebi, işe kaynak bulunamaması… Buna niyetlenen bazı firmalar olduğu açıklandıktan sonra bir de bu değişiklik geldi.
Geçtim uluslararası anlaşmaları ve hak kayıplarını, ortadaki vurgun arazi rantı üzerinden zaten görülmeye değer. Acaba yeni güzergâhta arazileri önceden kim topladı? Tıpkı ortada kanal projesi yokken Silivri bölgesinden birilerinin topladığı gibi…
İşte biz bu belediyelerin seçimini yaptık. Bakın bugün minibüste iki kişinin konuşmasına şahit oldum. Anladığım kadarıyla büyük bir AVM ve konut projesinden bahsediliyordu. Biri arkadaşına anlatıyordu:
“Seçimler olmadan imar sorununu halletmek için, bizimki meclis üyelerine ‘halledin 2’şer daire vereceğim’ demiş. Seçimden sonra yanıtını almış. Seçim bitince, bir bakıyor kankası kazanıyor. Diyor ki, o iş geçti yok artık size daire falan.”
Bakın bu konuşma hangi bölge, hangi partinin yönetiminde, kimin için yapıldı bilemiyorum. Ama kulaklarımla şahit olduğum durum buydu. Fakat daha acısı da var. Bu hadise hangi partinin yönettiği belediyede olursa olsun, şaşırmayacağımı fark ettim. Sizce de en dramatik tablo bu değil mi? İşte seçtiğiniz belediyeler. Hayırlı olsun…