Yunan mitolojisinde insanların tüm günahlarını barındırdığı düşünülen ve Pandora’ya armağan edilen testidir Pandora’nın kutusu… Efsaneye göre evlilik hediyesi olan bu testi asla açılmamalıdır. Ama Pandora merakına yenilir ve açınca da tüm kötülükler dünyaya yayılır.
İşte bu iktidarın 10 yılı aşkın diliminde yaşananlar neredeyse Pandora’nın kutusu gibi… Açıldıkça her şey ortaya dökülüyor. Ekonomiden siyasete, ülkenin nasıl bir vesayet altına sokulduğunu hep birlikte görüyoruz.
Fakat bazıları bu kutunun açılmadığına inanılmasını istiyor. Deniz Feneri’nden başlayan bir süreçte, ortaya dökülenleri kamuoyuna aktaracak basın üzerinde baskı ve ‘Alo’ girişimleriyle, en hafif tabiriyle iddialar, ihalelerle sıvanarak memleketin gözünden kaçırılmaya çalışılıyor.
Hatırlayacaksınız; Deniz Feneri’nde dosyayı hazırlayan savcılar görevden alındı; yetinilmedi haklarında dava açıldı. Savcılar beraat etti ama bir daha bu dosyadan haber alınamadı. Birileri kutunun üstünü halen örtmeye çalışıyor.
Ardından bu ve benzeri meseleler Meclis’in gündemine gelinde, Meclis TV’ye sınırlama getirildi. Anlaşılan o ki Başbakan bununla da yetinmemiş grup toplantılarına da, yayınından alt yazısına kadar müdahale ediyor.
Sonra eski ortakla bir ters düşülüyor, yani birileri kutunun üzerinden kalkıyor; ortalığa ayakkabı kutuları ve para sayma makineleri saçılıyor. Apar topar operasyonlar yapılıyor. Soruşturmayı yürütenler görevden alınıyor. Yetmiyor; onların yerine kendi atadıklarını da görevden alıyorlar.
Sonra seçim sathına giriliyor. Gezi’den başlayarak yanlış bilgilendirmeyle kutunun üzerini kapatma uğraşısı başlıyor. İktidar mensupları gittikleri her yerde camide içilen içkilerden, Kabataş’taki anlaşılmaz saldırıdan, hukuk bürosuna baskınlardan bahsediyorlar.
‘Camide içki içtiler’ dendi; yalan çıktı. Kabataş’ta sapıkça bir taciz tarif ettiler; yalan çıktı. Son olarak da hukuk bürosu baskınının da görüntüleri ortaya çıktı. “Bürolarında 11 çelik kapı var, evrak yakıyorlardı, sahte kimlikler bulundu” iddialarının doğru olmadığı anlaşıldı. Ama halen meydanlarda doğruymuş gibi anlatılıyor. Nasıl olacak bu şimdi?
Pandora’nın kutusundan çıkan günahların, aslında günah olmadığına inanmasını istiyorlar ülkenin. Fakat gerçekler bir bir ortaya çıktıkça sansürün boyutunu daha da artırıyorlar. Önce Emniyet Müdürlüğü’nden basını dışarı çıkarıyorlar. Yetinmiyorlar; milletin Meclisi’nde, anayasal hak olan haber alma özgürlüğüne de göz dikiyorlar.
Basının Meclis’teki varlığından da rahatsız olan iktidar, 53 yıldır TBMM ana binada görev yapan basın kuruluşlarını da sürgüne göndermeye hazırlanıyor. Kavga gürültü, yolsuzluğa battaniye artık millete yansımasın diye kapıları kapatıyorlar. Yakında TBMM binasının tapusunu da isterlerse şaşırmayın.
Her şeye rağmen unuttukları, bilmedikleri bir şey var. Mitolojide merakına yenilen Pandora kutuyu açtıktan sonra nasıl tüm günahlar ortalığa saçıldıysa, ülkede yaşananların da tekrar o kutuya girmesi mümkün değil. Ayakkabı kutusu mu ki, bu kadar geniş olsun?
Ne demişti Albayrak Meyda Grubu tarafından hazırlanan ‘Derin Tarih’ Dergisi’nin tanıtım toplantısında ,11 Nisan 2012 tarihinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç? “Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.”
Yapılan iş Pandora’nın kutusuna sansür girişimidir; ama nereye kadar?