Bu ülkenin insanları pırıl pırıl. Hele ki siyasetçilerimiz sütten çıkma ak kaşık. Hepsi birbirine ders vermek için yarışıyor. Temizlikten bahsedip, kirli olduğunu düşündükleri kişiyi aday yapanlar mı ararsınız, ortaya çıkan skandalları kendisine yapılmış bir komplo olarak nitelendirenler mi?
Herkeste hata var, onlarda yok. Bir de ‘derin devlet’ diye bir şey öğrenmişler, topu durmadan ona atıyorlar… Ülkede siyasetçiler ve taraftarları birbirini gırtlaklıyor, birileri bunu fırsat bilip, darbe yaparak ‘olmaz’ denilen her şeyi millete dayatıyor. Darbe derin devletin işi oluyor.
Siyasetçiler her türlü numarayı çekiyorlar. Ülkenin kırmızı çizgilerinin üzerinde tepiniyorlar, sonra yine başaramayınca akademisyeni, gazeteciyi, rakip siyasetçiyi, askeri içeri tıkıyorlar ve dönüp halka diyorlar ki: ‘Derin devletle mücadele ediyoruz.’
Kapatma kararı çıkıyor, ‘derin devlet’… Başbakan hastalanıyor ‘derin devlet.’ Biri diğerine ‘rüşvetin belgesi mi olur nokta nokta’ diyor, skandal patlıyor, ‘derin devlet.’ Bir başkası Cumhuriyet’in bütün değerlerini satıyor, utanmasa kendisini de yıkacak. ‘Ne yapıyorsun’ diyor birileri çıkıp… Soranlar ‘derin devlet’ oluyor.
Yazarlar öldürülüyor ‘derin devlet.’… Millet isyan edip meydanlara çıkıyor; ‘derin devlet.’ Bankalar hortumlanıyor, dün çuvallarda, bugün ayakkabı kutularında paralar çıkıyor; adres ‘derin devlet’.
Ekonomi krize doğru koşuyor. Finans sıkıntısı başgösteriyor; müsebbibi ‘derin devlet.’… Sınavlarda kopyacılık, sahtecilik, şifrecilik yaşanıyor. Bunların yaşanmasında sıkıntı yok da, ortaya çıkmasının nedeni ‘derin devlet’.
Gezi’de millet sokağa dökülüyor; ‘sebebi derin devlet.’ Lobiler, gözle görünmeyen ama varlığı hissedilen varlıklar. Cin gibi bir şey… Birilerinin cinlik yaptığı kesin de…
Şimdi son açıklama Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’den geldi. Diyor ki, yolsuzluk operasyonu derin devletin marifetiymiş.
Yani masum insanların cebine imtiyaz, ayakkabı kutularına milyon dolar, odalarına para sayma makineleri, kişilere de yetki aşımı baskısı yaptılar; ardından da bu iktidarı zor durumda bırakmak için oyun oynadılar öyle mi?
Aynı bakış açısı Başbakan’da da var. Bakanları saymıyorum. Onlar zaten Başbakan ne derse onu söylüyorlar. Türkiye’nin çok büyük projeleri varmış da, onun için operasyon yapılmış.
Oysa soru basit: Yediler mi yemediler mi? Dünya finans krizine girdi de, senin anayasadan çevreye kadar her şeye aykırı hayallerin para bulamıyorsa milletin suçu ne? Cevabı beklenin soru şu: Yediler mi, yemediler mi? Hukuk önünde hesap versinler değil mi?
Ama Başbakan hukuken aranan oğluyla resmi araçta geziyor. Yakalama ermine rağmen emniyet güçleri de öylece bakıyor. Ama bunların hepsi ‘derin devlet’in işi… Aslında artık bu milleti uyutmak için bu da yetmiyor.
Yeni bir Gulyabani hikâyesi anlatmak lazım. Üstelik bu iktidarın temasına da çok uygun. Gulyabaniler gündüzleri mezara giriyor; geceleri de hortlayıp dışarı çıkıyor. Ne yapıyorsa bunlar yapıyor. Derin devlet aslında Gulyabani… Hepsi onun suçu…
Çalanın, çırpanın, ihbarı gözardı ettiği için gazetecinin ölümüne neden olanın, görevini ihmal edenin, memleketin değerleriyle oynayanların, temeline dinamit koyanların, üretmek yerine kumar ekonomisiyle milleti uyuşturucu müptelası yapanların hiç suçu yok.
Hepsi ‘derin devletin’, pardon Gulyabani’nin suçu… Bilinmezliklere atıfta bulunanlar nedir biliyor musunuz? Ya suçu işleyenler ya da ruh hastaları. Bunların dünyasında bilimden, hukuktan, şeffaflıktan ve gerçek dinden bahsetmek imkânsızdır. Onlar Gulyabani’ye inanırlar. Ha bir de kendi haklılıklarına…