Büyümenin büyüsüne katılmak bazen sancılı sonuçlar getirebilir. Bazen gerçekleri gözden kaçırmaya başlarsınız.
Son günlerde dört önemli veri seti peş peşe açıklandı. İlk çeyrek büyüme oranının yüzde 11 olduğu açıklandı. Bu oran dünyanın ilk çeyrekteki en hızlı büyüme oranı. Bu, çok olumlu bir gelişmeydi. Ardından cari açık açıklandı, bir başka dünya birinciliği de oradan geldi. Büyüme ile bağlantılı olan cari açık yükselişi ilkinin tam tersine olumsuz bir gelişmeydi. Büyümenin hızlı olduğu dönemlerde yıllardır ya kamu açığımız artıyor ya da cari açığımız. Demek ki bizim büyümemiz ya kamu kesiminin ya da özel kesimin tasarruflardan fazlasını harcamasıyla oluşuyor ve sonucunda da ya bütçe açığı ya da cari açık yaratıyor.
Bu iki önemli veri setinin ardından işsizlik oranının nisan ayı itibariyle yüzde 9,9’a gerilediği ortaya çıktı. Büyümenin yüzde 11’e ulaştığı bir yerde işsizlikte düşüş olması beklenen bir gelişmeydi ama yine de bu kadar hızlı bir gerileme beklenmiyordu. Bunu da olumlu gelişmeler hanesine yazdık. Yılın ilk yarısına ilişkin bütçe gerçekleşmeleri açıklanınca kamu mali disiplininin son derecede sıkı olduğu meydana çıkmış oldu. Yılın ilk altı ayında bütçe 2,9 milyar TL fazla verdi. Faiz dışı fazla ise 25,3 milyar TL’ye ulaştı. Bu da son derecede olumlu bir gelişme.
Anahtar büyümede
Bu görünüme bakınca şunları sıralamak geçiyor aklımdan: Enflasyon alışılmış kalıplara göre düşük gidiyor, aynı şekilde faizler düşük seyrediyor. Faizler düşük olunca krediler artıyor, mevduatta para tutmak, yani tasarruf etmek gündem dışına çıkıyor. Bu durumda harcamalar artıyor, iç talep yükseliyor. İç talep yükselince üretim artıyor, ekonomi daha hızlı büyüyor. Büyüyen ekonomi daha çok iş imkânı sağlıyor, işsizlik düşüyor. Büyüme hızlandıkça ithalat artıyor, cari açık yükseliyor. Cari açık yükselince ithalat vergilerinin tahsilatı artıyor. İç talep canlılığının ve tahsilat arttırıcı yasaların da desteğiyle KDV ve ÖTV tahsilatı artıyor, bütçe açığı kapanıyor.
Buradaki anahtar kavram büyümedir. Büyüme, Türk siyasetinin, hatta belki de bütün dünya siyasetinin ekonomi denilince en fazla anladığı kavramdır. Toplumların geçmiş deneyimlerine göre farklı bazı kavramlar öne çıkabilir. Mesela ABD’de büyüme ve işsizlik anahtar kavramlardır. Avrupa’da enflasyon ve büyüme daha fazla ağırlık alan kavramlar olarak öne çıkar. Türk siyasetinde ekonomi açısından anahtar rol büyümededir. Büyüme, Türk siyaseti için büyülü bir kavramdır. Bu çerçevede mesela “Cari açık aldı başını gidiyor” demeye kalksanız “Büyüyen ekonomide cari açıktan korkma” diye yanıtlarlar.
Asıl olan sağlıklı büyümek
1980’li yıllarda Türkiye ekonomisi bir yandan hızlı büyümeye, bir yandan da enflasyonu denetlemeye çalışıyordu. Başbakan Özal, her zaman büyümeden yana tavır koyardı. Her yılbaşında hükümet “Birincil önceliğimiz enflasyonu düşürmektir” açıklamasını yapar, sonra büyüme gelir, önceliği kapar giderdi. Hükümetin önceliğini hatırlatmaya kalksanız Özal güler, “Büyüme iyidir, enflasyona sonra bakarız” derdi.
Bugünkü Türkiye’nin dünkünden tek farkı, büyümenin kamu kesimi ve bütçe açığı kökenli olması yerine özel kesim ve cari açık kökenli olmasıdır. Bu farklılığa bakıp da büyümenin büyüsünün zayıfladığını düşünmek doğru değildir.
Büyüye kapılmak bazen sancılı sonuçlar getirebilir. Büyüye kapıldığınızda bazen gerçekleri gözden kaçırmaya başlarsınız. Sonra o kapıldığınız büyüden çıktığınızda bir de bakarsınız ki bazı işler ters gidiyor ve sizin onları tekrar düzeltmeye zamanınız kalmamış.