Bir ülkenin insan kaynaklarının fotoğrafını ve katma değerli bir ekonomisi olup olmadığını anlamanın bir yolu da, iş gücü piyasasından geçer. Burada aranan personel, bir anlamda o ülkenin yapısı hakkında bilgi verir.
Bunun için iş ilanlarına, insan kaynakları şirketlerinin istatistiklerine bakmak yeterlidir. Mevcut çalışanlarını, adına iş kazası denilen ‘iş cinayetlerine’ kurban veren ve 10 ayda bin 17 insanını kaybeden Türkiye, önlem ve çalışan hakları açısından tel tel dökülüyor.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna bakıyorsunuz, savaş gibi insan kaybıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Peki biraz daha ayrıntıya girip, hangi sektörler olduğuna bakalım. Sadece Ekim 2013 itibariyle hayatını kaybeden 109 kişinin dağılımında ilk üç sırayı inşaat, taşımacılık ve düşük yüzdeyle tarım alıyor.
Yani içlerinde tek gerçek üretim sayılabilecek tarımın, ikinci sektörle arasındaki yüzde 100’e yakın fark, toprağa gömülen milyonlar ile otoyol ağırlıklı taşımacılığımız arasında tercih yaptığımızı gösteriyor. Ne yazık ki insanlarımız da ihmal, umursamazlık, kağıt üzerinde düzenlemelerin gölgesinde ‘kader’ söylemleriyle hayatını yitiriyor.
İşin kaza olmaktan çıkıp, cinayete varan boyutu apayrı bir dram iken, buradan da Türkiye’nin nasıl sektörlerle ilerlediğini görüyoruz. Bir de iş ilanlarına göz atmak gerekiyor. Çünkü potansiyel meftalara da göz atmak ve Türkiye’nin nasıl bir büyüme (!) ile karşı karşıya kaldığını bulmak mümkün.
Türkiye çapında hizmet veren, etkin bir insan kaynakları sitesinin verilerinden hazırlanan 2013 üçüncü çeyrekte en çok ilan verilen sektör ve aranılan eleman sahası ne? Mühendislik, yazılımcı, mekatronikçi, genetik, uydu fırlatçakmışız uzay ve uydu çalışmaları… Hayır hiçbirisi değil.
2013 üçüncü çeyreğinde en çok personel ilanı yayınlanan sektör perakende ve toptancılık… Bunu iş cinayetlerinde birinci sırada olan yapı-inşaat izliyor. Üçüncülüğü de eğitim almış durumda… Fakat bu bildiğiniz tarzda eğitim değil. Yani eğitimde aranan listesinde öğretmenler önü çekmiyor.
Hemen açılımlarını paylaşayım. Adayların başvurusunda muhasebe birinci sırada… Devamı şöyle geliyor: Satış temsilcisi, sekreter, çağrı merkezi elemanı, makam şoförü, garson, kasiyer, gişe yetkilisi ve nihayet yüzde 2,5’larda gezinen İngilizce öğretmeni ve insan kaynakları uzmanı…
Hemen şunun altını çizeyim ki, alın teriyle yapılan bütün işler kutsaldır ve birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Ama şu fotoğraf  Türkiye ekonomisinin katma değer yaratmak adına, daha çok istihdam sahası ve zenginleşme ortaya çıkartmak doğrultusunda görüntü vermediği çok açık.
Üstelik aynı rapor iş arayanların sayısının çoğaldığını, iş ilanlarının sayısının da düştüğünü anlatıyor.
Alın size işsizlik sağlaması; alın size büyüyen Türkiye; alın Hindistan Mars’a gitmeye hazırlanırken, uydusunu 10 sene sonra kendisinin fırlatacağı iddiasıyla ortaya çıkan ülke…
Ne diyordu Cem Yılmaz gösterisinde astronot olacağını söyleyen çocuğa: Bugünden zıplamaya başla, belki büyüyence varırsın.
Zaten bu eğitim sistemi, ekonomi anlayışı ve reel sektör yapısıyla da olsa olsa zıplanarak sonuç alınır. Yalnız benden uyarması; havaya zıplamadan yere yumuşak bir şey koyun. Düşüşümüz çok da yumuşak olmayabilir.
10 yıldır felaket tellalları 4 bir koldan tüm güçleriyle küresel krizleride arklarına alıp ülkeyi yerden yere düşürüp zıplatamadıysa bundan sonrada zıplatamaz merak etmeyin. Benim gördüğüm öğretmenlerin atanması konusunda bir problem var çözülemedi, mimar mühendis zaten işinin başında mezun sayısında yaşanan büyük patlamaya rağmen işinde gücünde insanlar. Bu ülkeye hizmet sektöründe de istihdam lazım. Satış pazarlama işlerini küçümsemeyiniz dünyayı satış çeviriyor.