Olimpiyat finallerine ‘hazırız’ diye çakma dosyayla giden, kaybedince çarşıya inip, kına piyasasını hareketlendirmeye uğraşan ve ‘hiç olmazsa kınacılar kazansın’ uğraşısına giren iktidarımız, 14 maddeden sadece 2’sinde hazır olduğu ortaya çıkınca sessizliğe büründü.
Fakat spor müsabakalarına ilgisini yitirmedi. Her şeyin sahtesini üretme konusunda alışkanlık içerisine girip, çevrecilikten demokrasiye, insan haklarından ekonomiye çakma Türkiye yaratma uğraşısında, Gezi’de ipliğiyle birlikte pazara dökülüp çarşıya toslayınca çok sinirlendi.
Hemen kolları sıvadı, çakma bir çarşı yarattı. İşte o çakma çarşı dün akşam çakma hazırlıkla gidilen olimpiyattan adını alan stadyumda, sahaya inip, 1453’te bir devri kapatıp, yenisini açan Fatih Sultan Mehmet’in bile kemiklerini sızlattı.
Ne var ki yıllarca taklit ürünleri kullanmak zorunda kalan vatandaşım durumu çabuk kavradı. Çarşı Grubu’nun üzerine yıkılmak istenen olayın, bizzat Çarşı’ya karşı kurulan Beşiktaşlı olup olmadığı da bilinmeyen kişilerce çıkarıldığı anlaşıldı. Oysa gerek yoktu ki, Çarşı kendine bile karşı olduğunu hep söylemişti. İktidar yetinmedi.
Stadyumda çakma çarşı yaratma peşine düşen iktidarımızın ekonomi yönetimi de, sokakta çakma bir çarşının peşine düştü. Ülkede her şey vardı, ama vatandaş da o her şeye sadece kredi kartıyla ulaşıyordu. Olsun… Peki çarşı pazar denilince aklınıza ne gelir? Esnaf…
Esnafın devrinin bittiğini daha önce bir market açılışında duyuran Başbakan Erdoğan, perakende zirvesinde Suriye’yi anlatırken, bakanları da çıktı Ahilik’ten söz ederek yine çakma esnaf sevgisini ortaya koydu. Yetmedi, aynı saatlerde TÜİK de çarşı pazarın nasıl bir aldatmaca içinde olduğunu ve insanların geçim derdinin ne boyutta olduğunu sergiledi.
2012 yıl sonu itibariyle Türkiye’nin ilk yüzde 20’si ile, son yüzde 20’si arasındaki gelir farkının 8 kat arttığını açıklayıverdi. Bu hesapla yüzde 20, ülkedeki toplam gelirden yüzde 46,6 pay alıyordu. Çakma çarşı hesabı tutmamıştı. Ama tutan bir şey vardı. Nüfusun ilk yüzde 20’sinin sayısı, AKP’nin oy oranına neredeyse denk geliyordu. Hatta bu bölümde bilepaydan nasibini alamayanlar vardı.
Anladık ki çakma çarşıların gölgesinde yaratılan sahte refah sadece AKP’li olanlara gitmişti. Şimdi çözdünüz mü, AKP’ye kimin oy verdiğini? Peki vatandaşın gerçek durumu ne?
Aynı saatlerde iki olay yaşandı ki, vatandaşın durumunu özetliyordu: Kayseri’de bir vatandaş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın yanına gidip, geçinemediği ve kızını kendisine emanet etmek istediğini söyledi.
Oysa Bakan Yıldız aynı açılışta “Tüm gayretimiz gelecek nesillere, sizlerin torunlarına daha iyi bir ülke bırakmak” demişti. Ama vatandaş I.T. durumun gelecek nesillere kadar uzanamayacağını gösterivermişti.
Gelelim ikinci olaya… Yine aynı saatlerde H.T. isimli vatandaş tefecilere para kaptırıp geçim sıkıntısı çektiğini, oğlunun da Suriye sınırında asker olduğunu belirterek Taksim’de kendisini yakmak istedi.
Bunlar münferit olaylar diye düşünüyorsanız, tüketici derneklerine ve birliklerine gelen telefonları inceleyin. İntiharlar, eğilimler, çaresizlikler… İşte bu da çarşı pazarı çakma olan Türkiye’nin çakma refah tablosu…
Bakanlara kalsak, ülke uçuyor; ama vatandaş yerlerde sürünüyor. İşsizliği, atanan öğretmenlerin neredeyse tamamının din öğretmeni oluşunu, artan tüketici borçlarını ve ödeme sıkıntılarını, icralık esnafı, memuru, işçiyi saymıyorum bile…
Gerçekten insan tüm bunları alt alta koyunca ülkenin tablosu Tahtakale’nin arka sokaklarında satılan raflara benziyor. Demokrasimizi Irak tipi, inancımızı ılımlı hale getirmeye çalışıp Amerikan modeli yapmaya uğraşırlarken, vatandaşı da robotlaştırma telaşına kapıldılar.
Peki tüm bunları düşündüğünüzde şu soru aklınıza gelmiyor mu? Bize yönetenler gerçek mi?