Türkiye’de yapılan seçimlerle ilgili yaşanan tartışmalar hepinizin malûmu… Fakat burada araya giren şehir efsaneleri yüzünden işin aslı kaçırılabiliyor. Dün televizyondaki programımda ağırladığım iki konuk, sandığa gelmeden ve geldikten sonra yaşananları tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Bu yüzden köşemi de, izleme olanağı bulamayanlar nedeniyle konuklarımın aktardıklarına ayırdım.
Avukat İrfan Karacan’ın aktardığı bilgiler doğrultusunda ortada 10 milyon şaibeli oy var. Tam 10 milyon… Bu Türkiye’de ana muhalefet olabilecek bir partinin alabileceği, ama birileri tarafından iç edilen bir potansiyel. Peki bu rakam nasıl ortaya çıkıyor?
Avukat Karacan’ın ifadeleri doğrultusunda rakamın açılımını sizlerle paylaşmak istiyorum. “Türkiye’de 6 milyon yaşlı insanımız var ve bunun 2,5 milyonu hareketsiz. 8,5 milyon engelli insanımız bulunuyor ve bunun da 3,5 milyonu zihinsel engelli.
2011 yılında seçmenler üzerinde bunun sağlaması yapıldı. Boş arazilerde seçmenler bulundu. Özellikle Mernis uygulamasıyla ölülere oy kullandırıldığı ile ilgili ciddi şüpheleri beraberinde getiriyor. 76 milyon Türkiye nüfusunda Mernis’e kayıtlı 120 milyon kişi var.”
Karacan, parmakla boya sistemi kalktığı için, bilhassa polis memurlarının mükerrer oy kullandıklarını tespit ettiklerini belirtti. “300 bin polis memurunun 1,5 milyon oy kullanma ihtimali gün gibi oratada duruyor. Çünkü 5 yerde oy kullanan polis memuru gerçeği ortaya çıkıyor. Elbette 300-500 oyla kaybedilen ilçeler olunca bu rakamlar daha da fazla önem arz ediyor.”
“500 bin hasta ve refakatçisini ekleyin. Bunlar oyunu kullanamayacak ölçüde sabit… 2,5 milyon seçim günü yerinde olmayan, mesela Malatyalı, ancak İstanbul’da kişi var. Toplamda şaibeli oy potansiyeli yaklaşık 10 milyon seçmene yani yüzde 27’ye tekabül ediyor. Bu 10 milyonun ne kadarını seçim sandığına geçirebilirseniz, öne geçiyorsunuz. Nitekim bunun da yapıldığı görülüyor.
Bir de tabii askıdan sonra silinen seçmenler var. Askıdan inince silindiği için de, itiraz süresi geçtiğinden müdahale etme olanağı bulunmuyor. Yapılan araştırmalarda 10 binlerce yurttaşın seçmenken seçime katılamadıkları görülüyor.
Daha önce hakim denetiminde olan konu, yapılan düzenlemeyle İçişleri Bakanlığı’na verildiği için de denetim olanağı kalmıyor. Dolayısıyla seçmen listesiyle oy kullanacak liste arasında fark oluşmaya başlıyor.
Çünkü sandığa gitme olanağı bulunmayan ya da gitse de engelleri nedeniyle oy veremeyecek insanlarımızın seçmen listesinde bulunduğu ve oy kullandığı görülüyor.”
Gazeteci Bora Erdin ise Türkiye’nin siber saldırılar konusunda sınıfta kaldığını ve geçilen elektronik altyapının işlemediğini belirtiyor. Türkiye’de sitelerin hackerlar tarafından rahatlıkla çökertilebildiği bir ortamda, açık altyapısı nedeniyle seçimlere müdahalenin bir şehir efsanesi olmaktan çıktığına işaret ediyor.
Sistemlerin sıradan bir oyun için bile defalarca güncellenirken, SEÇSİS’in hiç güncellenmediğine dikkat çekiyor. Erdin’in ifadesiyle detay şu: “0-6 yaş grubu çocuk oyununda 4 yılda ortalama 148 kez güncellenirken, bu sisteme hiç dokunulmuyor.” Erdin seçim kapanıp, oy sayımına geçildikten sonra bugünkü teknolojide tüm sandıkların 3G ile canlı yayında sayılabileceğine vurgu yapıyor.
Bu programın tamamını izlemek isteyenler http://www.youtube.com/watch?v=Lsf5yI-qBBk&feature=youtu.be linkini kullanabilir. Fakat tüm bunların gölgesinde meseleyi yorumlamak gerekirse söylenecek iki çift söz var.
Birincisi belirtildiği gibi sandıklara sahip çıkarak, problemin tek başına aşılabilmesi mümkün edğil. Zira sandık başkanlığından, tutumlara kadar birçok sıkıntı söz konusu. Kuzunun kurda emaneti de cabası…
Ama önemli olan bunu sandığa gitmeden önceki süreçte güvenli hale getirmek. Bunun için de hem teknolojiden yararlanmak, hem de veri tabanını denetime tabi tutmak yeterli olacak.
Fakat 17 milyon yedek oy pusulasının basıldığı, kayıp oyların söz konusu olduğu, ama sonuçta kimsenin kaybın hesabını vermediği bir sistemde sonuçlar ne kadar sağlıklıdır?
Velhasıl kelam sonuç şu: Milli irade diye yeri göğü inletenler, birazcık samimi ise hem yaşananların hesabını versin ya da sorsun, hem de sistemi düzeltecek girişimlerde bulunsun.
Bulunmuyor mu? O zaman yanıt atasözünde saklı: “Sükût ikrardan gelir.”