Ülkedeki büyük gürültünün içinde hafta sonunda önemli bir anlaşmaya imza atıldı. Türkiye’de çiftçinin ve tarımın en önemli güvencesi olan Ziraat Bankası uluslararası düzeyde tarihinde ilk kez sendikasyon anlaşmasını yaptı.
Şimdi meselenin iki boyutu var. Olumlu açıdan bakıldığında, ülkede mevduatlarla ve devlet politikalarıyla yaratılan bir bankanın, Memleket Sandıkları ile Osmanlı’dan başlayan ve Cumhuriyet’in sahiplenerek büyüttüğü bir projenin geldiği olumlu sonucu görmek mümkün.
Her ne kadar son yıllarda kuruluş felsefesine ters bir biçimde ağırlığını mevduat bankacılığına yöneltmiş olsa da, yine de gelinen noktada yanlış politikalardan dönülmesi halinde, Almanya’daki örneği gibi Türk tarımını belli bir noktaya getirecek en önemli finansal ihtisas kuruluşudur.
Peki kuruluş felsefesi nedir? “Satılması mümkün olan gayrimenkul rehini ve kuvvetli kefalet karşılığında çiftçiye kredi kullandırmak, faiz karşılığında tevdiat kabul etmek, ziraate ilişkin sarraflık ve aracılık işleri yapmak.” Bu nedenle de kalkınmada rol model olma görevi üstlenmiş ve her zaman kamu tarafından desteklenmiştir.
Yakın zamanda T.C. ibaresinin kaldırılmasıyla tartışmaların odağına oturan ve aslında siyasi bir yaklaşımdan çok, şahsi kanaatim odur ki, özelleştirme sürecinde önünün açılması için yapılan bir uygulama ile gündeme geldi. Neticede başında T.C. ibaresi olan bir kurumu, olmayana oranla satmak daha zor ve tartışmalıdır.
Bu arada özelleştirmesine de kesinlikle karşı olduğumu, aksine amacına uygun hale getirilerek çalıştırılması gerektiği fikrini taşıdığımı da belirtmek isterim. Şimdi gelelim sendikasyon anlaşmasının konuşulmayan boyutuna…
Eğer bir finansal kurum, öz kaynaklarla çalışmayı terk edip, uluslararası finansmandan kredi yani Türkçesi borç alıp, borç vermeye kalkıyorsa, yönetimin inisiyatifi nedeniyle sonun başlangıcına da adım atıyor demektir.
Kısır döngü içinde, alıp tekrar ödediğiniz kredi kartı borcunuz gibi düşünün. Yani bugünkü bankacılığın durumu… Ziraat bu sendikasyonu alıp dağıtırsa, ki adresin çiftçi olmayacağı açık, bir kaç sefer sonraki sendikasyonda tekrar para alımı yapabilmek için dayatılan kriterlere ve uluslararası sermayenin finans politikalarına uymak zorunda kalacaktır.
Bu ne zaman böyle bir sonuç vermez? Eğer siz uluslararası çapta sermayeye ve güce sahip bir banka iseniz, sendikasyon ve dayatılan politikalara da karşı çıkabilirsiniz. Ama bugün bankacılık sistemimizin toplam büyüklüğünün batıdaki bazı bankaların aktif büyüklüğüne dahi erişemediğini dikkate alırsanız, sonucu tahmin etmekte de zorlanmıyorsunuz.
Halen iş işten geçmiş değildir. 20 ülkeden 40 bankanın katıldığı anlaşmaya rağmen, para kullanılmazsa, öz politikalar uygulanabilir. Ama sendikasyon anaforuna girilirse, önce politikalar, sonra çiftçi kredileri, en son da banka gidecektir. Tüm bunların sağlamasını Ziraat’in özelleştirme listesinde olduğu gerçeğiyle yaparsanız, sonucu da tahmin edersiniz.
Umarım yanılırım, ama kısır döngüye adımın başarı olarak haber yapıldığı bu ülkede, insan da ister istemez ürküyor. Son sözümüzün ‘Elveda Türk tarımı’ olmaması dileğiyle.
Sendikasyon alarak banka batıran ilk ekonomi yazarı oldunuz sanırım , gündem yoğun halbuki daha ele gelecek türden bol malzeme var piyasada ama :wink: