Memleketin birinde kuzularla birlikte yaşayarak, kurt olduğunu iddia eden insanlar vardı. O memleket ki, işkembeden atmaya gelince demokrasiden, haktan hukuktan bahsedenden geçilmezdi. Oysa işler hiç de buna uygun yürümezdi bu diyarda.
Çoğu zaman mağduru seven, ama güçlünün yanında saf tutanlar öne çıkardı. Cunta gelince cuntacı, tiran gelince tirancı olan bu ülkenin insanları, medyasıyla, vatandaşıyla, bir anda saf değiştirmeye meraklılardan oluşurdu.
‘Şeyh uçmaz, mürit uçurur’ cinsinden tavırlarıyla, destekledikleri kişilerin bile güç zehirlenmesine neden olurlardı. Sonra zehirlenmenin de etkisiyle o yöneticileri, kendini bile aşacak işlere imza atardı.
Peki ahde vefa var mıydı? Vefanın boza tadında içildiği bu ülkede, başa gelenler hiç gitmeyeceklerini ve insanların da onları sonsuza kadar destekleyeceklerini düşünürlerdi. Çünkü gazeteleri, televizyonları açtıklarında kendilerine methiyeler düzenler doluşurdu, akbaba misali ortalığa…
Her gittikleri yerde önlerinde el pençe divan duranlar, köşelerinden yağdanlığı kıskandıracak performans sergileyenler, ‘evet efendimciler, sepet efendimciler’ olurdu yanlarında. Bir de onlara inat, yaptıkları yanlışları ortaya dökenler, gerçekten hukuktan, haktan bahsedip ‘kral çıplak’ diyenler olurdu. Fakat bunlar pek sevilmezdi. Aslında onlar, zaten hiçbir güç sahibi tarafından sevilmemişti.
Kimi zaman kelleri uçuruldu, kimi zaman zindanlarda bekletildiler. Sonra bir gün bu ülkede ülkeyi yönetenler kadar kendi mecrasında güçlü bir adam suçlandı. Suçlamalar doğru muydu, değil miydi, bilinmezdi. Fakat gerçek olan bir gün öncesine kadar kendisine tapancasına yağdanlık yapanların, bir gecede o adamı sattığıydı.
Medyası, siyasetçisi, kendi sektörünün insanları o adamı yerden yere vurmaya başladılar. Hatta bununla da yetinmediler. Her önüne gelen bir şehir efsanesi yaratıp, sağda solda anlatmaya girişti. ‘Aslında şöyle olmuştu’ ile başlayan cümlelerle içlerindeki kini kusmaya başladılar. Ama dünün kötü çocukları ‘haktan, hukuktan, masumiyetten’ söz ettiler.
Suçu kanıtlanana kadar herkesin masum olduğunu, bundan taviz verilmemesi gerektiğini anlattılar. Yine kötü çocuk oldular. Oysa o adamdan daha güçlüsü vardı memlekette. Hiç gitmeyeceğini zanneden türden. Demişler ya atalarımız ‘Bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı’ diye, işte onlar bunu hiç anlamadılar.
Suçlanan diğer adamın halinden, ona gösterilen tavırdan ders almayıp, yine tiranlık yapmaya devam ettiler. Acımasızlaştılar, hukuk tanımaz hale geldiler. Bir gecede karar alıp, ertesi gün her şeyi değiştireceklerini düşündüler.
Oysa gerçek kendi sektöründekiler tarafından haksızlığa uğrayan adamın yaşadıklarında gizliydi. Bir gecede kendisini satan dostlar, bir anda değişen manşetler ve ‘aslında’ ifadeleriyle başlayan cümleler…
İşte ders burada gizliydi. O ülkeyi yöneten ve güç zehirlenmesi içindeki insan bilmeliydi ki, tıpkı o adam gibi, onun hukukunu savunacak olanlar yine kendisi tarafından’ kötü çocuk’ ilan edilenlerdi. Fakat ders alma ihtimali yoktu. Zira güç zehirlenmesi tüm vücuda yayılmıştı.
Kıssadan hisse ne peki?
Her kim ki, bilmez haddini
Millete olur melanet,
Melanetiyle eder ise eziyet
O eziyetin maÄŸduru olur maÄŸrur
Mağrurun karşısında yine hukuk durur