Başbakan Yardımcısı Ali Babacan seçim öncesi geldiği gerçekçi boyutundan tekrar eski günlerine döndü. Hayalleri gerçeğe dönüştüren ekonomi kurmayımız İtalyan Girişimciler Derneği’nin toplantısında yaratılan mucizeyi anlattı.
Dedi ki Babacan: “Türkiye’nin son 10 yılda milli geliri 3 kat arttı ve ihracatı da 152 milyar dolara ulaştı.” Şimdi gerek kağıt üzerindeki oynamalarla milli geliri artırmak, gerekse de ihracatımızdaki başarıyı altın unsurunu gizleyerek ortaya koymak bir yere kadar siyasi söylem olarak kabul edilebilir.
Ama elbette bunun siyasetini yaparken, gelebilecek soruları da yanıtlama erdemini göstermeniz gerekir. Mesela milli gelirden başlayalım. Babacan son 10 yılda milli gelirimizin üç misli yükseldiğini ifade ediyor.
Peki asgari ücretten sağlamasını yapalım. 2003 yılında asgari ücret bugünkü ifade tarzıyla 226 TL. 2013 itibariyle durum ne? 774 TL. Hesaplar tutuyor…Yani neredeyse üç katı zenginleşme yaşatılmış. Ama kritik soru şu: 226 TL ile geçinemeyen insanı 774 TL ile geçinemeyen insan haline getirmek ne kadar başarıdır?
Mesele sadece gelir kısmından bakmayalım. Elbette kişilerin gelirinin artması önemli. Ama asıl doğru sağlama gelir gider dengesinden yapılır. O zaman tüketici borçları ile duruma mercek tutalım. Ankara Ticaret Odası verilerine göre 2003 yılında kişi başına düşen tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 190 TL civarındaydı.
Yani net asgari ücretten sadece 36 TL eksik… Peki bankalara toplam borç ne kadardı? 2002 sonu itibariyle 2 milyar lira. Gelelim 2013 senesine… Bugün tüketicilerin bankalara olan borcu 15 Mart 2013 itibariyle 203 milyar 447 milyon lira.
Sadece kredi kartları borçları baz alındığında bile kişi başına düşen borç miktarı 2 bin 334 TL olarak ortaya çıkıyor. Yani mevcut asgari ücretin üç katından fazla. Anlaşılan o ki Başbakan Yardımcısı Babacan rakamları okuyor da, biraz tersten.
Gelelim meselenin ihracat boyutuna… Başbakan Yardımcısı Babacan’ın söylediği gibi 152 milyar dolarlık ihracat gerçekten övünülecek bir iştir. Bunu her şeye rağmen başaranları ayakta alkışlıyorum. Ama bunun ‘ülke zenginleşmesine katkısı nedir’ diye bakmak gerekiyorsa, yine karşılaştırma yapmamız şart.
Dış Ticaret İstatistikleri’ne göre 2003 yılında Türkiye’nin ihracatı 47 milyar 253 milyon dolar, ithalat ise 69 milyar 340 milyon dolar. 11 Nisan 2013’te açıklanan verilere göre cari açık iki aylık periyotta 11 milyar dolara yaklaşırken de bugün itibariyle yıllık açık 48 milyar 432 milyon dolar oldu.
Daha net bir karşılaştırma olabilmesi adına TİM verilerine bakalım. Mart 2013 itibariyle ihracat 153 milyar 714 milyon dolar oldu. Şubat ayı verilerine göre ihracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 64,1 oldu. Takriben cari açığın altıda biri de dış ticaret açığını temsil ettiğine göre, kabaca toplam ithalat da 194 milyar dolar civarında.
Yani sabaha kadar mal satabilirsiniz. Aynı hızla devam edildiğinde kaba bir hesapla 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat gerçekleştiren Türkiye, yaklaşık 800 milyar dolarında da ithalat yapacak. Gel de çık işin içinden.
Meseleye o kadar şaşı bakılıyor ki, TÜİK bile duyurularında dış ticaret başlığı altında ihracatı ön plana koyarak açıklama yapıyor. Oysa toplam ihracat hammadde ithalatının sadece yüzde 84’ünü karşılayabiliyor.
Türkiye’nin toplam borcuna girmeyeceğim bile… Oradaki felaket konuşulacak gibi bile değil. Şimdi dönelim en başa. Babacan’a göre zenginiz. Peki rakamlara göre durum ne?
Zengin olmasına zenginiz de, bize olsa olsa borç zengini derler. Buna razıysanız müjde! Hepinizin kişi başına düşen gelirini 20 bin dolar yaptım. Ama şartım var. Tabaktan iki zeytin daha çalar, yandaşın cebine koyarım.