Bir an için önyargılarınızdan sıyrılın ve şöyle bir mahkeme düşünün. Avukatlar susturuluyor; savunma yapmalarına izin verilmiyor; gösterdikleri tanık dinlenmiyor; ortaya konulan dijital doneler hukuken delil olarak kabul edilemeyeceği gibi, yapılan bilimsel incelemelerde de oynanmış çıkıyor.
Gizli tanık diye bir şey icat edilip, avukatların görüşmesine de izin verilmiyor. Sonrasında bu gizli tanıklar deşifre oldukça, gırtlağına kadar suça bulaşmış insanlar olduğu ortaya çıkıyor. Onlar itibar görüyor ama eski genelkurmay başkanları dinlenmiyor.
İddiaların tamamı çürütülüyor, ama ‘her ihtimale karşı’ insanlar içeride tutuluyor. Tutukluluk süresi 5 yıl ortalamayla gidiyor. Yargılananlar tek tek içeride hayatlarını kaybediyor. Kasa denilen sanıkların cenazesini belediye kaldırıyor. Sağlık sorunları olanlar göz göre göre ölüme koşuyor. Cezaevi içine mahkeme kuruluyor.
Yargılama kamuoyuna kapalı yürütülüyor. Kapalı kapılar ardında bırakıldığı gibi, avukatlar ile müvekkillerinin ortasına jandarma diziliyor. Sanıkların neredeyse tamamı red-i hakim talebinde bulunuyor, ama reddedilen hakim tarafından talepleri reddediliyor. İnsanlar burada yaptığı savunmadan dolayı hapse mahkûm oluyor.
Bir mahkeme düşünün ki, buradaki hukuksuzluklar gün yüzüne çıktığı için, apar topar yargı paketleri hazırlanıyor; özel yetkili mahkemeler kaldırılıyor; ama içine not iliştiriliyor: Bu değişiklikler bu davada yargılananları ve mahkemeleri bağlamaz.
Sonra bir gün savcı tanıklar dinlenmeden, deliller sorgulana sorgulana, iddialar çürüye çürüye ısrar edip, kanıtlamayadığı suça ceza talep ederek mütalaa veriyor… O zaman adalet denilince akla ilk gelen kişi olan Hz Ömer ne diyor ona bakalım: “Adalet mülkün temelidir.”
Peki mülk nerede? Teröristle görüşüyor. Atam ne demiş 1919’da: “Her halde dünyada bir hak vardır. Ve hak kuvvetin üstündedir.” Peki bu fotoğraf ne anlatıyor? Sokrates der ki : “Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir.” O zaman son söz Mirabeau’dan gelsin: “Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır.”
Eğer bir ülkede hukuk yoksa, ekonomi yoktur. Eğer bir ülkede hukuk yoksa, siyaset yoktur.
Eğer bir ülkede hukuk yoksa, vatandaş yoktur. Eğer bir ülkede hukuk yoksa, demokrasi yoktur. Eğer bir ülkede hukuk yoksa, insan yoktur.
Geriye ise sadece programlanmış robotlar kalır. Çünkü buna ses çıkarmayanın robottan farkı yoktur. Robotlar diyarındaki ileri demokrasi oyununa hoşgeldiniz. Ama unutmayın, adalet bir gün herkese lazım olur. Sustuğunuzun ne olduğunu da işte o gün anlarsınız.