Bu ülkenin en çok ihtiyacı olan, ama her konuda ‘mış gibi yapma’ hastalığı olduğu için eline yüzüne bulaştırdığı konudur teknoloji… Bu nedenle sanayi devrimini kaçıran ama, bilişimi dünya ile aynı anda yakalayan ülkem, geçen süreçte fark yiyip, mutlak kullanıcı pozisyonuna düşmüştür.
Yazılımı konuşurken bir tartışma vardı. Modelimiz ne olmalı? Hindistan mı, İsrail mi, İrlanda mı? Herkes bunu sorgularken 2004 yılında televizyon programımda meseleyi ele alıp, ‘neden Türkiye modeli olmasın’ diye sorduğumda, bu işe gönül vermişlerin dışında herkes Bakırköylü olduğumu hissettirerek yüzüme baktı.
İşte o gün yüzüme Rodin’in heykeline bakar gibi bakanlar, şimdi çıkmışlar biyometrik kimlik kartından bahsediyorlar. Düşünce güzel de hayata geçince ne olacak kaygılıyım.
Yine o yıllarda e-devlet konuşulurken bilgisayar mühendisleri ve yazılımcıları yaklaşımı şöyle tarif etmişti: Masaların üstüne bilgisayar koymakla e-devlet olunmaz. Gerçekten de olunmadı.
Çünkü gelen ilk seçmen bilgi kartında beni Trabzonlu yapmışlardı. Trabzonlu olmak isterdim, ama alakam yok. Fakat devletim beni ilişkilendirmişti. Büyüklerimizden daha mı iyi bileceğiz?
Nitekim halen kayıtların çok sağlıklı olduğu söylenemez. Zaten seçmen oyunları nedeniyle çok sağlıklı olması da istenmiyor. Fakat şimdi ülkemdeki tüm nüfus cüzdanlarını dijital ortama taşımayı amaçlıyorlar. İçişleri Bakanı Muammer Güler 3-4 yıl içinde dönüşümün tamamlanacağını söylüyor.
Muhteşem projeye tekrar döneceğim, ama diğer muhteşemliklere bir bakalım da başımıza neler geleceğini tahmin edelim. Devrim niteliğinde diye sundukları okullara dağıtılan tabletler mesela.
Ne kadar faydalı değil mi? Ufak bir ayrıntı hemen dağıtacağız dedikleri tablet talebi, dünyanın en büyük üreticisinin yıllık üretim hacminden fazla. Yarı üretimi Türk olsun dediler ve desteklenecek bir fikirdi. Ama bu konuda üretim yapan Türk firması yoktu.
Yine de yüzümüz yerde kalmasın, herkese dağıtamıyoruz ama dağıtmaya başlayalım dediler; şimdi 47 bin tanesinin bozuk olduğu ortaya çıktı. Dedim ya her şeyimiz ‘mış gibi.’ Son derece desteklediğim bir proje vardı. Kadıköy-Kartal metro hattı.
Uğraşıldı, yapıldı, sonunda açıldı. Daha senesini doldurmadan yetkililerin Cumhuriyet’in en büyük metrosu ilan ettiği ve 3 milyar dolar harcayarak, harcama rekoru kırdığı metronun istasyonları şu an su sızdırmaya başladı. 7 yılda yap, 8 ayda harabeye döndür. 11 istasyonun tehlikede olduğuna dikkat çekiliyor.
Şimdi bu yeni kimliklerimiz banka kartı, ehliyet, stadyumda bilet, ulaşımda akbil yerine geçecek. Elbette 75 milyona satılması bakımından da nefis bir vergi haline dönüşecek. Peki gerçekten işleyecek mi? Stadyuma girerken otobüs, ehliyet olarak kullanırken banka kartı haline dönüşür mü? Bankalar bundan da kart aidatı ister mi? Malum artık para bütünlemek için bile masraf kalemi oluşturmuşlar.
Hadi hepsi bir yana, bütün nüfusun bilgileri buraya yüklenecek. Bir bireyle ilgili tüm detaylar kimliğimizde ya da havalı adıyla biyometrik kimliğimizde bulunacak. Son bir soru: Bu kadar kritik bilgilerin yüklendiği sistem güvenli olacak mı? Maliye Bakanlığı hacklenen ve bilgilerle oynanabilen bir ülkede, kişisel detaylarımız ne denli güvende olacak?
Ya da hepsi bir kenara Rodin’in düşünen adam heykeli düşünmeyi bırakacak mı?En iyisi ‘mış gibi’ yapmayı bırakıp, gerçekten emek verip çalışalım.
doğmamış çocuğa kirli don biçmek gibi