Yemin Krizi ve Kılıçdaroğlu

Madımak’ta yakılan Alevi  sanatçı ve aydınları anmak için gösteri düzenleyenlere vali emriyle biber gazı sıkılıyor. Suçları?  Katliamın olduğu mekana yürümek.

Hopa’da hala “suçlu avı” sürüyor.  Savcı gösteriler esnasında basının aldığı tüm görüntülere el koymak istiyor. Çünkü maksat  asayişi temin etmek değil gözdağı vermek.  İbretlik yapmak.  Göstericilerin suçu ne?  Hopa’da HES istememek.  Karşılığı?  Suriye’de Esat rejiminin yaptığı gibi, vahşi hayvanlar gibi izlerinin sürülmesi, avlanmaları.

Eksisozluk.com da ateizmle ilgili yorum yazanlar ifadeye çağrılıyor.  Suçları?  Tanrı’yı eleştirmek. Suç mu ya?   Şimdi siz bu ülkede insan hakları, ifade özgürlüğü ve demokrasi var diyebilirmisiniz?  Diyemezseniz, sorumlu kim?  Dokuz yıldır bu ülkeyi yöneten, hem de iktidara her gelişinde parlamentoda nerdeyse anayasal çoğunluğa sahip partimidir, değilmidir?

Şimdi başka bir soru sorayım size.  Mantık sorusu.  Adam tutuklu.  Yasalara göre milletvekili adayı olmasında bir sakınca yok.  Adam, YSK’ya bşavuruyor, adama “tamam, koçum, aday olmanda sakınca yoktur” diye belge veriliyor.  Bu adam halkın oyları ile milletvekili seçilirse serbest bırakılacağını düşünür mü, düşünmez mi?  Ona oy verenler, o adamın serbest bırakılıp TBMM’de onlar adına yasama faaliyetine katılacağını düşünür mü düşünmez mi?  Pek, seçilmesinde mahsur olmayan bir adamı yargı hangi güce ve hukuka sığınarak hala hapiste tutuyor?

Şimdi de kendime sorayım.  Millet iradesi mi, yargınının üstünlüğü mü?  HER ZAMAN, kayıtsız şartsız, YARGININ ÜSTÜNLÜĞÜ.  Peki, o zaman yargının Ergenekon-Balyoz ve KCK tutukluları hakkındaki kararını kınayarak kendimle çelişkiye düşüyormuyüm, düşmüyormuyum?  Düşmüyorum, çünkü yargı bağımsız değil.  Hemen açayım, bence yargı bağımsız olmak istiyor.  Ama, Adalet Bakanlığı buna müsade etmiyor.  AKP, uzun yıllardır yakındığı yargıyı kendi güdümünde tutmak için her yolu deniyor, ve meyvesini keyifle yiyor.  Nasıl mı?  Sizce hem Danıştay hem de Yargıtay başkanlarının Sn Arınç’ın arkadaşı olması tesadüf müdür? Sizce bir partinin genel başkan yardımcısının kendi arkadaşları seçildi diye toplum önünde sevinç çığlıkları atması bağımsız yargı  kavramı ile tutarlı bir davranışmıdır?

HSYK yaz kararnamesi ile 2 binden fazla savcı ve yargıçın görev yerini değiştirdi.  Niye yeri değiştirilenlerin çoğu YARSAV ve Özgür Yargı Derneği üyesi?  HSYK’da hem Adalet Bakanı, hem de Adalet Bakanlığı görevlilerinin yer aldığı bir ortamda bağımsız yargıdan bahsedebilirmiyiz?

Makalenin tamamını okumak için BURAYI ziyaret ediniz.

 

“Yemin Krizi ve Kılıçdaroğlu” ile ilgili 3 yorum

  1. SAYIN ATİLLA YEŞİLADA

    Bence Halkın teveccühünü rekor bir oy ile alan Ak Parti hükümetine karşı çok acımasız bir yazı olmuş.

    Bu denli saldırganlaşmanızı neye yorumlamak gerekir acaba ?
    Sizin kuyruğunuza basacaklarmış gibi bir hava görüyorum sizde, bu kadar insafsız olunmaz.

    Bu arada PKK ve ERGENEKON Terör örğütlerine bu kadar net bir şekilde destek vermenizi irdelemek gerekiyor.

    HSYK’nın yapısının değişmesiyle, Yargıçlar diktatörlüğünün “Referandum”dan sonra kırıldığını, Askeri vesayetin artık eskisi gibi yok olduğunu hepimiz görüyoruz. Yargılanan Generalleride hepimiz görüyoruz.

    Pekiyi o zaman, “Referandum” sürecinde, darbelerle, süngülerle, idamlarla, işkencelerle hazırlanmış Anayasa maddelerinin değişiminde, BDP’liler neden “boykot” kararı aldı acaba..? Hani rejimden en çok Kürt kökenli vatandaşlar zarar görmüştü.

    Şunu unutmayın ki; BDP Kürt halkının tek temsilcisi olduğunu söylesede, kemalist rejimin A takımı konumundaki CHP ile ruh ikizidir.

    Kürt halkının tek temsilcisi olduğunu iddia eden BDP, aslında kemalist rejim ile et tırnak gibidir.

    Kemalist rejimin varlığı, PKK’nin bekası için önem arzediyor. Biri olmazsa diğeri işlevsiz kalır.

    Kemalist rejim, Kürt halkının batıya ayak uydurma adına misyonerlik yaparken, BDP ise Kürtlere farklı bir din (zerdüştlük) modelini dayatma peşinde.

    PKK ve CHP’nin şuanda tek derdi sadakatlerini ispatlamak için Ergenekondan yargılanan derin dayılarının hukuki süreçlerini baltalamak ve yeni anayasa çalışmalarını sabote etmektir.

    Seçim sürecinde BDP’nin m.vekili çıkaramayacak yerlerde CHP’ye destek vermesi ve mitinge adam gönderme gibi gizli destekler, hiçmi kafalarda soru işareti bırakmadı acaba..!

    Kemalist rejimin bir numaralı adamları, Doğu PERİNÇEK ve Veli KÜÇÜK’ün, APO ile boy boy fotoğraflarını nasıl izah edeceksiniz acaba..?

    Bakınız, 12 Haziran genel seçimleri aslında kısmen de olsa çok güzel geçti. Ama sonra ne oldu..? Yüksek Seçim Kurulu (YSK), seçimlerde en yetkili yüksek mehkemedir ve kararlarına itiraz edilemiyor.

    YSK almış olduğu kararla, CHP, MHP ve BDP’nin desteklediği bağımsızların meclise girmesini engelleyerek bir hukuksuzluğa başvuruluyor deniliyor.

    Madem meclise girmeleri engel teşkil eden bir durum vardı da, YSK neden seçimden önce bu kararı uygulamadı.?.

    Sormazlarmı adama, sen m.vekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için demogoji yaparken iyiydi de, neden tutuklu sanıkları dokunulmazlık zırhıyla kurtarmak için aday yaptın..?

    Al birini vur ötekine; CHP ile BDP ruh ikizidir. YSK ise rejimin korunması ve yeni anayasa çalışmalarının yapılmaması için elinden gelen tüm gayretleri göstermeye devam ediyor.

    Yeni Anayasa değişikliği için atılan tüm adımların sekteye uğratılması için; CHP ile BDP beraber hareket etmesi kuşku verici değilmi sizce.?

    Seçmenin iradesiyle seçilerek, TBMM’de görevlendirilen m.vekillerinin “yemin etmeyerek” Ülkede bir kaos ortamı yaratma peşinde oldukları aşikardır.

    Bugün ortaya çıkan tabloya göre, siyasi partiler tek suçlu olarak AK Parti hükümetini göstermektedir, ama halk nezdinde YSK’nın bu oyunun bir parçası olduğu net bir şekilde görünmektedir.

    YSK’nın almış olduğu karar kasten mi, yoksa sehven mi olduğunu irdelemek yerine,CHP ve BDP’li m.vekillerinin yemin ederek, yeni anayasa çalışmalarına katkı sağlaması ve ülkenin selameti için günümüze kadar süregelen “darbeci anayasa”nın değişmesine katkı sağlamaları gerektiğine inanıyorum…

    Darbelerle hazırlanmış anayasa ve siyasi kararlar alarak rejimin neferliğini yapan yargıçlar diktası…

    Toplumsal huzursuzluk ve kaos yaratma adına verilen siyasi kararlar…

    Bir kez daha anlamış olduk ki; Yargı, darbelerle hazırlanmış anayasa ve “darbeci yargıç”lara bırakılmayacak kadar önemlidir.

    Yargı, bugüne kadar almış olduğu kararlarla, yıllardır bu millete çok acılar çektirdi.

    Bugüne kadar, 24 Partiyi kapatan ve bir çok kişiye “siyasi yasak” kararı veren Anayasa mahkemesinin yargıçlar diktatörlüğünden kurtarmak için mutlaka “yeni anayasa” gerekliliği her geçen gün kendisini göstermektedir.

    AK Parti hükümeti, yeni anayasa için ilk adımı attığında…

    Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti’nin laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiğini iddia ediyor ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil tüm AK Partililere siyaset yasağı istediğini belirterek Anayasa mahkemesine dava açıyor.

    Ve, iktidar partisi 1 oy farkla kapanmaktan kurtuluyor.

    Başbakan Tayyip Erdoğan, hiç olmazsa Anayasa maddelerinin bazılarını değiştirmek için adım atsa da, maalesef CHP, MHP ve BDP’nin itirazları ile karşılaşıyordu.

    Peki buna ne diyeceksizniz Atilla bey..?

    Yargıçları yargılamak gibi bir şansımız olmadığına göre tek yapılması gereken şey; Yeni Anayasa’dır.

    Siz Beyaz Türk’ler Tatile devam edin…Biz zencilar çalışmaya devam edeceğiz…

    SON SÖZ: Yargı,darbeci yargıç’lara bırakılmayacak kadar önemlidir.

    Sayın Atilla Yeşilada “KATİL APO”YA “SAYIN” DEMİŞDİNİZ UNUTMADIK…BUDA BİR TESADÜF OLAMAZ HERHALDE..!

  2. VATANDAŞ AK PARTİ DEDİ..YÜZDE 50 OY UZAY’DAN GELMEDİ..!

    Bir seçimi daha geride bıraktık…

    Yaklaşık altmış gün süren siyasi partilerin seçim maratonu sona erdi. Seçime giren partiler çok çalıştılar, hepsinin hedefi iktidar olmaktı.

    Hangisine sorsan “iktidar biz olacağız” dediler. Sonuç, “söz ve karar milletindir” şiyarı yine galip geldi.

    Halk izledi, yalan-yanlış boş vaadlere inanmadı. Çünkü yapılması mümkün olmayan vaadlerin, içi boş kampanyaların inandırı bir tarafı yoktu.

    Kılıçdaroğlu’nun “aile sigortası”, Bahçelinin “hilal kart” uygulaması kabul görmedi, tam aksine ters tepki yaptı. Söylemler ve eylemler birbirini tutmadı, çark ve tehdit sınırsızdı.

    Bir tarafta kaset operasyonuyla gelen Kılıçdaroğlu…

    Diğer tarafta kameraların önünde çirkeflikleri ortaya çıkan Bahçeli’nin kurmayları…

    Bir tarafta PKK ile devamlı flört halinde olan bir CHP…

    Diğer tarafta PKK’ya selam duran Veli Küçük’ün Albayını aday yapan bir MHP…

    Bir tarafta Başbakana “senin dişlerini sökeceğim” diyen bay Kemal…

    Diğer tarafta Başbakanı “yüce divanda yargılayacağım” diyen Devlet bey…

    Anadolu’da bu gibi durumlar için de “Al birini vur ötekine” denir. Yine çok güzel söylemiş Anadolu insanı.

    Halkın teveccühünü kazanmak, önce söz verip, sonra oy kapmak isteyen siyasiler her türlü canbazlığı oynadı. Öteden beri oynan oyunun adı “önce söz ver, sonra oy kap”’dır.

    ***

    CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Herkes rahat bir nefes alacak” sloganı kimler için geçerliydi, rahat nefesi kimler alacaktı. Sadece rahat nefes alacaklardanmı oy aldı acaba…

    Yoksa bu slogan Ergenekon’dan yargılananlar, KCK/PKK tutukluları, Finans Baronları, Medya Patronları içinmiydi veya CIA ve MOSSAD’ın Ülkemizde rahat cirit atması içinmiydi.

    Slogandan çok mesaj niteliğimi taşıyordu, anlamakta güçlük çekiyor “düşünen insan” için…

    Eğer rahat bir “nefes alacak”sa “herkes için CHP” diyen Kılıçdaroğlu, neden Başörtülüye bu nefesi çok görüyordu, neden İmam Hatipli Öğrencilerin yoluna “katsayı” barikatını düşüyordu, neden küçük yaştaki çocukların Kur’an’ı öğrenmesini çok görüyordu, nedenler bitmez…

    Kılıçdaroğlu ve bir avuç ulusalcı, jakoben ve en önemliside İslamofobi çetesi çok şükür mağlup oldu. Sonuç sadece “rahat nefes alacak”lardan ve zümresinden oy aldı.

    ***

    Daha çok ırkçı söylemleriyle ve Başbakana “seni yüce divanda yargılayacağım” diyen Bahçeliye ne demek gerekir.

    Referandum sürecinden itibaren kulvar değiştiren, CHP ve BDP’nin “hayır” kampanyalarında aynı safı tutan, bu da yetmezmiş gibi ona yakın kurmaylarının fantazi görüntüleri, onu al aşağı etti.

    Ekranlara düşen görüntüler, utanç verici entrikalar karşısında, kamera önündekileri eleştireceğine, kamera arkasındakileri “okyanus ötesinde” araması ona pahalıya mal oldu. Sonuç kan kaybı..!

    ***

    Seçimin galibi olarak deklare adilen BDP/PKK’nın desteklediği “sözde” “Demokrasi ve Özğürlük Bloku” Milletvekili sayısını arttırdı.

    BDP Kürt partisiymiş, doğrudur Kürt partisidir, ama nasıl bir Kürt partisi biliyormusunuz acaba.

    Halkına savaş açan, halkını düşman gören, halkına saldıran, halkına zorla kepenk kapattıran, halkını tehdit eden, halkını mağdur eden ve en önemlisi de kendi düşüncesinde olmayanlara tahammül etmeyen bir parti.

    Özellikle İslam’a ve Müslümanlara saldıran, kendi taraftarı olmayan İslam’i STK ve Öğrenci yurtlarını yakan-yıkan bir parti.

    BDP destekli değil 36 vekil, 360 vekilde çıkarsa zulme uğrayacak yine Kürt Halkıdır.

    Derin güçlerin tekelinde, İmralıya endeksli bir Kürt partisi, olsa olsa tehdit ve zulüm partisi olur… Kusura bakmayın ama; Demokrasi ve Özğürlük sadece kağıt üzerinde kalır. Çünkü;

    Saldırıya uğrayan, mağdur edilen, evi, arabası yakılan, tarlası ve hayvanları telef edilen yine Kürt halkıdır.

    Bir yandan Türk kökenli vatandaşları aday yapan, diğer tarafta sırf Türkçe konuştu diye “çıma bı zımane Kürd xebarnadi” zulmüne uğratılan, yine Kürt halkıdır.

    Bir taraftan Kürt’leri Cami’lerden koparan zihniyet, diğer tarafta üzerinde TBMM yazan meclise girmek için, yine Kürt’leri tehdit ederek oy devşiriyor.

    Mecliste görev alacak sözde Kürt halkının temsilcileri, Kürt’lere verebileceği hiç bir şey yoktur. Yine tehdit edilecek ve mağdur edilecek Kürt halkıdır.

    ***

    İstikrarın sürmesi, Türkiye’nin büyümesi, milletin gülmesi için Türkiye yine AK Parti dedi. Ülke’de iki kişiden birinin oy’unu alarak, halkın teveccühünü tekrar kazanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hizmet maratonunda yer alan ekibi, “yüzde 50”lik rekorluk oy alması, “çılğın proje”leri bile gölgede bıraktı.

    Ak Parti, 2002 genel seçimlerinde Hükümeti kurma yetkisi aldığında, Başbakan Tayyip Erdoğan “ 3 yıl için bir vaadde bulunmayacağız, yapacaklarımız bizi anlatacak” diyerek istikrarın temelini, kalkınmanın “mesaj”ını vermişti.

    Yaptığı tüm mitinglerde, 8,5 yılda yaptıklarını tekrar tekrar anlatan Başbakan, hedefini büyüterek “Türkiye Hazır, Hedef 2023” diyerek, “İleri Demokrasi, ilerleyen bir Türkiye”nin inşası için projelerini tek tek açıkladı.

    Ak Parti, halkın teveccühünü kazanmıştı, halk ise inandığı, daha önce yapılan tüm hizmetleri göz önünde bulundurarak, tercihini istikrar’dan ve büyüyen Türkiye’den yana kullandı.

    Neden Ak parti diyenlere seçmenin en güzel cevabı; Türkiye’nin 100. Yılında Başbakan’ımızın 5 ana hedefini göstermişti.

    İleri bir demokrasi

    Büyük bir ekonomi

    Güçlü bir toplum

    Yaşanabilir bir çevre ve marka şehirler

    Lider bir ülke

    Evet, Ak Parti yaptıkları ve yapacaklarıyla sadece bir bölgenin ve bir ideolojinin partisi değil, Türkiye’nin partisi olduğunu tekrar kanıtladı.

    Mehmet Emin

  3. valla mehmet emin bey biz ona cahillerin, üç kagıtçıların,yaandaşların.yalakaların teveccühü diyelim.hocaya sonuna kadar katılıyorum.hatta biraz kibarlık etmiş diyebiliriz

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir