Göz göre göre sekiz can daha kaybettik. İnsanın iş kazası demeye dili varmıyor. Çünkü kaza, işler normal seyrinde giderken ve tüm önlemler alınmışken, ortaya çıkan olağanüstü ve hesaplanmamış risklerin hayata geçmesiyle ortaya çıkan duruma denir.
Oysa bizim ülkemizde iş kazalarının fotoğrafı hiç de öyle değil. İşin yasal boyutu tam bir dram… Senelerce hasıraltında bekletilip çıkarılmayan yasa, Çalışma eski Genel müdürü İsmail Bayer’in ifadesiyle AVM’deki çadır ve TBMM’deki restorasyon sırasında yaşanan kazaların ardından apar topar, tartışılmadan yasalaştırıldı.
Türkiye’de yasa çıkınca her şey bitti zannedilir ya, öyle olmadı. Çünkü zaten olmaz da… Yasa sadece bir düzenlemedir. Eğer halen bu ülkede taşeronluk sistemi hak görülüyorsa, insanlar burada sigortasız ve vasıfsız çalıştırılıyorsa, devlet bunları denetlemiyorsa, olay olduğunda da fatura taşerona kesilip, ihaleyi alan aklanıyorsa, zaten bir şeyleri düzeltmeye niyetiniz yok demektir.
Eğer bu ülkede insanlar maden altında günlerce kalıyor, yaşanan olaydan sonra bir bakan çıkıp ‘güzel öldüler’, Başbakan da çıkıp ‘bu işi yapanların kaderi bu’ deme densizliğinden bulunabiliyorsa, o ülkede iş kazası ya da cinayetlerinin önlenmesi mümkün değil.
Nedense bu kader sadece bize yazıyor. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde gerekli önlemler alınırken, havalandırma ile güvenlikle ilgili tedbirler sıkıca kontrol edilirken, bizde insanlar ‘ölümle savaşıyorsa’ bunun adına olsa olsa rezillik denir.
Ülkedeki nüfusun yarısına yakını sigortasız çalıştırılıyorsa, kaza olan iş yeri geriye dönük iş güvenliği malzemesi faturası isteme cesaretini buluyorsa, bakanlık da meseleye sadece istatistik olarak bakıyorsa, o iş çözülemez. Hakkını teslim edeyim: Geçen Pazar bir TV programına konuk olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in yaklaşımını beğendim.
Fakat beğeni, giden canları getirmiyor. Tıpkı yasa çıkarmakla iş kazalarının önlenmediği ve iş güvenliğinin de temin edilemediği gibi. Siz firmaları Candaş, yandaş diye ayırt etmeyi bırakmadıkça da önlenmesi mümkün değil. Sorun Türkiye’nin her meselesine ‘mış gibi’ davranması…
Yasa çıktıktan sonra yazdım. TÜSİAD’ın, patronlar kulübünün gözü önündeki inşaatta kemersiz, baretsiz, eldivensiz ve gözlüksüz çalışan işçileri. Ne oldu? İnşaatın ön yüzeyindeki duvar örtüldü. O kadar…
Rakamlar dramatik tabloyu ortaya koyuyor zaten: İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre 2012 yılında en az 867 işçi hayatını kaybetti. Ölümlerin adresi ise neredeyse belli: İnşaat, tarım, maden ve enerji… Yani adres belli, denetim yok. Bilinçli kullanım deseniz o zaten hiç olmadı.
2000-2012 yılları arasında Türkiye’de toplamda 12 bin 686 işçi kazalarda hayatını kaybetti. Uluslararası çalışma örgütü verilerine göre Türkiye iş kazaları sonucu ölümlerde sadece El Salvador ve Cezayir’i geçemiyor. Avrupa’da ise lider…
Dikkatinizi çekerim, bunlar sadece ölümler. İş hastalıklarını ve güvenlik zafiyetiyle istatistiklere yansımayan kazaları saymadım bile… Peki yasanın Resmi Gazete’de yayımlandığı 30 Haziran 2012’den bu yana ne değişti? Eskiden insanlar ölüyordu, şimdi yasal olarak hayatlarını kaybediyorlar. Sorun ne? Bu ülkede insan hayatının değeri yok. Yaşarken de, ölürken de bize istatistik muamelesi yapıyorlar. İşte asıl problem bu…
insanlara ölümü gösterip sıtmaya razı ediip üç kuruşa çalıştırıyorlar.bu onların işinede geliyor olabillir..benim anlamadıgım bu hallkın bu düzeni niye kabul ettigi..kapitalist sistemlerde hiç bir zaman işçiye emekçiye hak ettigi ücret verilmez.böyle oldugu halde seçimlerde yine bunlara oy vriyorlar.bu sadece milletin cahilligiyle açıklanamaz.anlaşılır gibi degil.birebir cefasını çektikleri halde bu durum degişmiyor.degişmiyecek gibide gözüküyor.o yüzden bu milletin başına gelen musibetler kazalar, belalar şahsen beni üzmüyor.hatta beter olsunlar dedigim çok olmuştur.çok vurdumduymaz gamsız bana dokunmayan yılan bin yaşasın durumunda bir millet olduk.yazık çok yazık.