Nur topu gibi bir devekuşumuz oldu. Adını da Sosyal Güvenlik Kurumu koyduk. Müjdeli bu haber, bir diğer müjdeli haberin ardından geldi. Müjdeyi de SGK Başkanı Fatih Acar verdi. 2013 senesinde çalışanları asgari ücretten sigortalı gösterme devri bitiyor.
Bu sayede kurumun giderlerini azaltıp, gelirlerini de artırmak mümkün olacakmış. İlkesel olarak katılmakla birlikte, ‘laf olsun, torba dolsun’ diye konuşan bürokratlardan da gına geldiğinin altını çizmek istiyorum.
Öncelikle Türkiye’de yüksek ücret alıp, bunu asgari ücretten gösterenler var mı? Elbette var… Fakat genel çalışan toplamı içinde bunun yüzdesi nedir? Öte yandan ‘aldığı ücretten sigortası yapılmayan insan var mı’ diye sorarsanız, ‘sayamayacağınız kadar çok’ derim. İkisinin arasında ne fark olduğunu soracaksınız.
Tahmin edemeyeceğiniz bir uçurum söz konusu… Birinde gelir vergisinden kaçmak için ortaya konulan kötü niyet var; diğerinde işinden olmamak için hakkını kaybetmeyi göze almanın dayanılmaz hafifliği…
Ama eğer siz meseleye birinci açıdan yaklaşırsanız, bu zihniyetle ilk grubun kılına bile dokunamayacağınız açık. Ne gelecekse ikinci dilimde yer alanların başına gelecek. Taraflar açısından olaya dikkatlice bakalım. Lakin öncelikle kötü niyetli olanları ayırıp, insanların da hakkının gasp edilmesinin son derece yanlış olduğunun altını çizelim. İlke bu, bir de gerçekler var.
İşadamı açısından bakarsanız, sigorta primleri o denli yüksek ki, bir işletmenin herkesi maaşından sigortalaması durumunda, tahakkuk eden ve ödenmeyen borçlardan başka karnesinde hiçbir şey olmayacaktır.
Çalışan cephesine gelince… Çoğu insan işini kaybetmemek ve maaşı tam gösterilirse, üç kuruş da olsa hakkını alamamak kaygısıyla bunu kabul ediyor. Doğru mu? Hayır. Ama gerçek. Şimdi SGK yine kodamanların peşine düşemeyecek.
Küçük ve orta boy işletmeler başta olmak üzere e-hacizden tutun, ani baskınlara kadar her yolu deneyecek. Çünkü esas olan kümesteki kazları yolmak… Peki bu durumda ortaya nasıl bir sonuç çıkacak? Hemen geçmişe yönelik bir hatırlatma yapalım:
Tütün ve tütünlü mamullerin vergilerine zam geldiğinde, sigara firmaları bunun kaçakçılığa ve karaborsaya neden olacağını düşünerek, kendi fiyatlarını geri çekmek istediler. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ısrar etti: ‘Fiyatları düşürürseniz, vergileri artırırım.” Sonuç? Yine Maliye’nin açıklamalarına göre 6 ay sonra tütünlü mamullerden toplanan dolaylı vergilerde azalma ve kaçakçılıkta artış meydana geldi.
Şimdi aynı kafayla bu iş yapılırsa, ki öyle olacak gözüküyor, muhtemelen sigorta gibi bir sorununuz kalmayacak. Zira sigortasız çalıştırmaya eğilim artacak; hatta firmalar vergi mükellefiyetlerini sonlandırma yoluna gidecek. Yine altını çiziyorum, bu yapılan doğru mu? Hayır. Ama gerçek…
Peki yapılması gereken ne? Ödenebilir vergi ve sigorta primi miktarlarına gerileyip, temiz bir sayfa açıp, kaçıranın da canına okumak. Elbette kabul etmemek mümkün… Ama yazının başında da dile getirdiğim gibi, nurtopu gibi bir devekuşumuz oldu. Bu durumda da hedefin kümesteki kazlar olması gayet normal. Elbette kümeste kaz kalırsa…
Devletin kaynak yaratmaktan anladığı sadece tütün , alkol ve akaryakıtta vergi artışı , elektirk ve doğalgazda zam olmaması gerektiği gibi sadece çalışandan vergileri tam almak da olmamalıdır.
Kısıntılara gitmek tasarruflarda bulunmak, sağı solu satıp kaymak bulmak sineğin yağını çıkarmak yanında, büyük kaynaklar gerliler yaratacak açıları kapatacak yatırımlar yapmalı.
Bunun için özellikle eneji çok önemli, bu konuda olumlu haberler okuyorum duyuruyorum tez zamanda meyverlerin alınması gerekiyor. Öncelik enejrji olmalı bence.