Lale Devri Çocukları

Türkiye’de sokağın ekonomisi her geçen gün alarm vermeye devam ediyor. Bu kimileri tarafından kabul edilmese de, kimileri tarafından oynanmış rakamların gölgesinde yaşanan sanal mutluluğun daha önemli olduğu söylense de, kimileri kumar ekonomisinde para kazanmayı her şeyin üzerinde tutsa da, çarşı pazarda taraftar değil, vatandaş olanlar bunu iliklerine kadar yaşıyor.

Şimdi burada size arka arkaya onlarca istatistik sayabilirim. Fakat TÜİK çalışanlarının bile 300’ü aşkın kişisiyle yapılan ankette yanıt verdiği gibi yüzde 60’un üzerinde bir dilimi rakamların gerçekçi olduğuna inanmıyorsa, işyerinde baskı ve mobing uygulandığını dile getiriyorsa, çalışma şartlarının kötülüğüne atıfta bulunuyorsa ve tüm çalışanların sadece yüzde 11’i kadrolu ise bunlara inanmamak için geçerli bir sebep var demektir.

Ayrıca rakamlar doğru olsa bile, bu sadece ekonomiyi yönetenleri ya da beklenti üzerine para kazananları bağlar. Sokakta yaşayan vatandaş için durumun sağlaması kendi cebindedir. 2007’den başlayarak sinyallerini veren reel sektöre yönelik kriz, 2008’deki dünya soygunun gölgesinde kalınca ekonomiyi yönetenlere perdeleme imkânı getirdi.

Oysa şunun altını çok net çizebilirim ki, yapısal sorunlar halledilmediği için dünyada kriz olmasaydı da, Türkiye zaten periyodik iç çalkantısını yaşayacaktı. Bu süreçte biraz daha esnek politikaların uygulanabilme olanağının sunulması sadece borçlanarak sorunların ötelenmesini sağladı. Ayrıca böylesine kritik bir süreçte yine bir fırsat kaçırıldı.

Tıpkı dünyada likiditenin bol olduğu 6-7 senelik periyotta, ekonomisini nispeten ucuza finanse ederek farklılaştıran bir Türkiye yaratmak mümkündü. Gelen para ve borçla yaşamak cazip geldi, kullanılmadı.

İkinci fırsat ise 2008’de ortaya çıkan soygunda rakiplerin tarumar olmasıyla birlikte önümüze geldi. Yine bu süreci yapılanma için kullanabilir ve avantaj sağlayabilirdik. Fakat sıcak parayla öyle bir afyonlanmıştık ki, seçenek haline dahi gelmedi.

Peki bugünkü manzarada siz ekonomik performanslar konusunda hangi rakamları ortaya koyarsanız koyun, 2 bin yılında bize övgü düzenler ve ardından krizi patlatanlar, bugün bire bir cümlelerle ne kadar sırtımızı sıvazlarla sıvazlasın, bu sokaktaki adamın gerçeğini değiştirmiyor.

Bilhassa küçüğünden büyüğüne reel piyasalarda yılbaşından bu yana ciddi bir tahsilât ve likidite sorunu yaşanıyor. Piyasada para bulunamazken, alacaklar, yeni evrakla değiştirilip, öteleniyor. Rakamlarla ne kadar oynarsanız oynayın, işsizliği istatistik olarak ne kadar düşürürseniz düşürün, sokaktaki adam işsiz olduğunu biliyor.

Müteşebbis iş yapmakla, yaptığı işin parasını unutmak arasında gidip geliyor. İşlerini evrakla döndürmeye çalışınca ve bu konuda eski yöntemlere dönünce de iş içinden çıkılmaz hale geliyor. Bakın protestolu senet tutarı yüzde 40, senet sayısı da 10 aylık dönemde yüzde 15 arttı.

Çekte son dönemde, yasal düzenlemenin de etkisiyle geleneksel hale gelen karşılıksız çek oranı artışı sıradan bir hal almaya başladı. Karşılıksız çekte artış oranı yüzde 50… Nitekim firmalar çek karnesi alamamaya başlayınca ortaya çıkan durum hakkında daha dramatik bir bilgiyi MÜSİAD Başkanı Nail Olpak veriyor.

Olpak’ın aktardığı bilgiye göre açık hesap alacaklarda dahi yüzde 50 yükseliş var. Buna bir de vadesi gelen evrakın yenisiyle değiştirildiği gerçeğini eklerseniz, KOBİ’ler başta olmak üzere reel sektördeki riskin boyutu ve şiddeti artıyor demektir. Ekleyin bunun üzerine de sıcak paraya dayılı sanayi yapısını ve çıkın işin içinden…

Halkın krediler yoluyla borçlanmış ve batık durumda olmasını, borcu borçla çevirdiğinin İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası raporları ve Tüketiciler Birliği Federasyonu’nun tespitleriyle artmış olmasını da dikkate alın. Sonra dönüp düşünün kendi kendinize…

Rakamların, istatistiklerin ve siyasetin söylediği kimin umurunda? Akşam evine çorba götürecek parası olmayan adamı, daha ne kadar süre susturabilirsiniz? Malum artık makarna dağıtacak ya da zararı başka yere yazarak sosyal güvenlik sistemini sırtlayacak para da yok. Yine de inanmıyorsanız veya ‘başarılı ekonomi’ palavrasını sürdürmekte ısrar edip, hayal dünyanızın rakamlarında yaşamak istiyorsanız, lütfen adreslerinizi ilgili kurumlara yazdırın.

Yazdırın ki sonra faturanın kime yollanacağı belli olsun. Elbette bu bir şaka… Ben gelmiş geçmiş tüm iktidarların içinde görmedim ki faturasını yanında götüren olsun. Hep beraber ödeyeceğiz yine bu lale devrinin bedelini… Tıpkı 1994’te, 1998’te ya da 2001’de ya da 80 öncesindeki yıllara ait krizlerde olduğu gibi… Ne yazık ki…

[email protected]

“Lale Devri Çocukları” ile ilgili 1 yorum

  1. Siz ÅŸu anda Türkiye’ye özel yeni bir kriz mi çıkacak düşüncesindesiniz, zamanlaması konusunda bir fikriniz var ise paylaşırsanız sevinirim.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir