Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, krizle birlikte dünyada üretim ekonomisinin değerinin anlaşıldığını belirterek, vurguyu güçlendirmek adına ‘iyi ki kriz oldu’ dedi. Esasen büyük ölçüde bu görüşe katılıyorum. Ama meseleye böyle bakmak yine şaşılık getirecektir.
Çünkü olaya ‘iyi ki kriz oldu’ diye bakmamak lazım. Böyle bir yapı içerisinde, yani rant ekonomisinin hakim olduğu, üretiminin esas alınmadığı, ortada kağıtların dolaştığı, ederlerin olup değerlerin olmadığı bir ekonomik sistemde ‘zaten kriz olacaktı’ demek gerekiyor.
Hatta bu yaÅŸanandan ne kadar ders çıkarıldığını da ayrıca sorgulamak ÅŸart… Ben bugün gerek dünyada, gerekse de Türkiye meselenin yeterince piÅŸmanlık yarattığını düşünmüyorum. Bugün için bu rant eskiye oranla yeterli miktarda olmadığı, sokaktaki adam tepkili ve iÅŸsiz olduÄŸu, vergiye ihtiyaç olduÄŸu için üretim ekonomisi eÄŸilimi ortaya çıkıyor.
Zamanı durdurun ve 2008 öncesine, insanları bugün yaşananları bilerek götürün, inanın bana bu zihniyet ‘krizi bildiğinden’ bundan ekstra vurgun yapmanın peşine düşecektir. Yani ortada alınmış bir ders yok. Dünyaya bakarsanız halen fütursuzca basılan dolar, kredibilite olmadan devlet tahvillerinin alımının önünün açılması gibi etkenler mantalitenin değişmediğini gösteriyor.
Yani algı ‘bu işi nasıl düzeltebiliriz’ değil, ‘bu işten nasıl yırtabiliriz’ düzeyindedir. Gelelim Türkiye’ye… Türev piyasalar açısından fakir olan ve bu nedenle de 2008’deki ilk depremden değil, sonrasından etkilenen bir ülkeyiz. 2008 senesinde bizim yaşadığımızla, dünyanın yaşadığı aynı değildi.
Biz zaten 2007’den beri adım adım gelen ve yapısal sorunlarımızı halletmediğimiz için 5-10 senelik dilimler halinde yaşadığımız kendi krizimizi yaşıyorduk. Dünyadaki finans krizinin bir sene sonra ihracat pazarlarına yansımasıyla olay, bizim adımıza derinleşti. Halen de ekonomide makas değiştirmediğimiz için derinleşerek devam ediyor.
Son dönemde artan ve foreks başta olmak üzere 2008 yılında dünyayı vuran türev piyasaları ülkede yaymaya çalışmamız, piyasalar kavramına döviz, faiz, borsa üçgeninden bakıyor olmamız bizim de ders almadığımızı gösteriyor.
Dünyada yaklaşık 5-6 yıllık dilime yayılan, finansın nispeten bol ve ucuz olduğu dönemde ekonomiyi dönüştürmek yerine, parayı yemek ile harcadığımız fırsat ortada duruyor. Yani biz gelen parayı finansman olarak kullanmak yerine, borç olarak yiyerek büyük bir fırsat kaçırdık.
Şimdi önümüzde bir imkân daha var. Dünyadaki kriz devam ediyor ve daha da devam edecek görülüyor. Kriz ve fırsat iç içedir. Böylesi bir dönemde ya oturup ağlayacağız ya da rakiplerimizin ayakları bağlıyken zamanı avantaja çevireceğiz.
Sanayi, tarım, iş gücü envanterlerini sağlıklı bir biçimde yapmak, nüfusu tekrar doğru olarak belirlemek, saçma sapan rakamlarla dolu parçalı eğitim sisteminden vazgeçip, elde ettiğimiz verilerle geleceğe ait iş gücünü yeniden belirleyip, öncelikli sektörler yaratmak için bir fırsatımız daha var.
Sloganvari söylemleri, yalan yanlış istatistikleri, halı altına süpürülen sorunları bir kenara bırakıp, kendi gerçeğimizle yüzleşir ve sorunu kabul ettikten sonra yapısal dönüşümü üretim ekonomisi tabanlı dönüştürebilirsek, işte bu kriz fırsat haline dönüşebilir.
Aksi takdirde hamasi söylemlerle, ‘aslanız kaplanız’ yalanlarıyla ancak kendimizi kandırırız. Dünya yeni bir ekonomik model arayışındayken, milli bir zihniyetle ama dünyayı hedefleyen bir bakış açısıyla yapılanmamızı gerçekleştirmez isek daha çok ağlarız.
Boş lafı bırakın, gerçekten harekete geçin. Geçemeyecekseniz kenara çekilin. Çekilmeyecekseniz ve bu uyarıyı da dikkate almıyorsanız, 58. Hükümet’in yani ilk çıkış noktanızın söylemlerine ve ilk eylemlerine bakın. Yoksa çok büyük bir potansiyele sahip bu ülkeye yazık ediyorsunuz.