Sıcak parayı soğutayım derken!
Ekonomimizde her ne kadar işler yolunda gidiyor, her şey denetim altında diye duralım, sıcak parayı soğutalım derken, milli serveti ve birikimleri eritip buharlaştırdık mı?
Galiba öyle oldu ki gündem de en önde olması gereken iktisadi sorunlar, Suriye, terör ve oldukça önemli ve peşi sıra gelen zamlar(!) günlük siyasi söylemlerin dışında kalıyor.
Oysa tüm bu sorunların temelinde ekonomi ve onun ana unsurları, iç ham maddeye dayalı üretim, üretime dayalı istihdam ve dış alımdan çok, dış satım ile bilinçli bir milli tasarruf seferberliğinde ki sağlıklı dengelerde yatmaktadır.
Biz ise tüm bu gerçeklerin dışında hareket etmekte hala ısrar edip, sıcak para politikasına, taşıma suyla değirmeni çevirmeye devam ediyoruz. Ama artık ne çeşme eskisi gibi akıyor ne de su taşıyanlarda eski coşku kaldı. Biz hala yabancıların ekonomik avantajlarını devam ettirmeye çalışırken diğer yandan tüm yükü gene ‘’yerli mütedeyyin ekonomik yurttaşlarımızın’’ sırtına yüklemekle meşgulüz.
Nasıl olursa olsun, net hata noksan deyip geçtiğimiz, düzensiz ve fırsatçı yabancı sermayenin girişini kolaylaştırıp, bize yatırım yapmasını ve çoluk çocuklarımıza istihdam yaratacaklarını, ham bir hayal olarak beklerken, kısmen ‘’serin sermaye’’ bile, yerleşik bir hal alan işletmelerine, kendi ülke genç işsizlerini getirerek, sadece karlarını değil, aynı zamanda kendi ülkesinde ki işsizliğe de, bir yerde çözüm üreterek, bir taşla birkaç kuşu birden vurma becerisini gösterebilmektedirler.
İşte kutlanacak ve imrenilecek gerçek milli ekonomik düşünce bu olsa gerek! Maharet yabancı sıcak paraları ılıtıp soğutayım derken milli birikimleri kaynatıp buharlaştırmamaktır.
Bizde ise bu tür anlayışlar yerine, tam tersi, açıkları elimize hesap makinesini alıp, dört işlemle, nasıl vatandaşa fatura ederiz? Sistemi fütursuzca uygulanmaya devam ediyor.
Ama nereye kadar?
Fıkra bu ya(!)
‘’Bir ülkenin padişahın ekonomik duruma mahiyeti çare bulamayınca oda köprüye vergi salın, gelen, geçenden alın… Ancak ve zinhar tebaamı yakından izleyin ki ne zaman gülüp oynayacaklar ya da aman dileyecekler, o zaman vergiyi kaldıralım buyurmuş. Ama padişahı bile şaşırtan bir durum gelişmiş. Ahali hiç sesini çıkartmadan, gün geçtikçe arttırılan vergileri, bir güzel ödeyip gelip geçiyormuş..
Ziyadesiyle meraklanan ve hiddetlenen padişah, bu seferde köprünün iki yakasına şamarı kuvvetli iki muhafızını koymuş ki vergisini her ödeyenin ensesine okkalı bir şamar indirsin. Tam bu sırada padişaha mazeret belirtmek isteyen bir kulu çıka gelmiş. Padişah huzura aldığı kulundan vergiden aman beklerken kulu demiş ki? Ulu padişahım ferman sizindir ancak, acaba şamar atan muhafızlarınızı artıramaz mısınız? Çok kuyruk oluyor, evimize işimize geç kalıyoruz da!’’
Dedik ya fıkra bu…!