Uluslararası Para Fonu (IMF) ile işimiz kalmadı. Koyduk onları kapının önüne, kendi programımızı uyguluyoruz. Zaten çok az bir borcumuz kaldı onu da vereceğiz ve işi bitireceğiz. Ama yetinmedik; üstüne bir de borç veriyoruz. Ekonomi politikalarımızı IMF’ye rağmen uyguluyoruz.
Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Aynı Pinokyo masalı gibi… Peki gerçekten durum böyle mi? Elbette değil… Hele ki geleceğinizi ve ekonomi kurgunuzu sıcak paraya dayandırmış bir anlayışınız varsa. Orta vadeli programda revizyon yapılacağı açıklandı, fakat program bir türlü açıklanamadı. Hatta ufaktan eleştirilmeye başlandı.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı ortalıklardan kaybolurken, Maliye Bakanı bütçe sapmalarından ve zamlardan bahseder oldu. Sonra sessiz sedasız IMF Heyeti Türkiye’ye geldi… Koptu denilen ama aslında denetim-gözetim çerçevesinde devam eden ilişkide, muhtemelen değişiklikler kendilerine aktarıldı.
Sonra bizim kayıp Başbakan Yardımcısı ortaya çıkıp, birden bire Orta Vadeli Programı açıkladı. Muhteşem (!) ekonominin tüm verilerinde geriye dönük düzeltmeler yapıldı. O kadar başarılılar ki enflasyon hedefinde yüzde 50, bütçe gerçekleşmesinde yüzde 66 sapma tahmin ediliyor.
Bu arada küçük bir hatırlatma… Geçenlerde Başbakan katıldığı bir programda 2012 senesinin ilk iki çeyreğinde bilinçli olarak büyümenin düşük tutulduğunu, son çeyrekte gaza basarak yıl genelinde yüzde 5 büyüme hedefini yakalayacaklarını söylemişti. Gariptir ki, açıklanan programa göre tahmin yüzde 3,2. Ayrıca büyümenin son çeyrekte daha da yavaşlayabileceğine dikkat çekiliyor.
Sayın Başbakan’ın söylediği yüzde 5 hedefine ancak 2015 yılı sonunda ulaşılabilecek. Ama çok önemli değil. Program açıklandığı ilk günden beri sürekli geriye yönelerek revize edildiği için, şimdi üçün beşin hesabını yapmayalım. Yalnız küçük bir ayrıntı var. Geleceğe yönelik öngörüde büyümenin iç piyasa ile sağlanacağı vurgulanıyor ki katılıyorum.
Lakin bu kur politikası ve aşırı değerli TL ile büyüme hedefi taşıyorsanız, bu ülke iç pazarının ithalata daha çok teslim edileceği, ihracatta sıkışan sanayicinin, KOBİ’nin iç pazarı da kaybedip batma noktasına geleceği ve işsizliğin TÜİK rakamlarıyla bile kontrol edilemeyeceği bir sürecin de bizi beklediği anlamına geliyor.
Yine de Orta Vadeli Program ile ilgili açıklamaları ve detayları çok fazla analiz etmeyeceğim. Çünkü nasılsa yine hedefler tutturulamayacak ve ‘pardon’ denilip aşağı yönlü revize edilecek. Ama tespitler önemli. Mesela bunlardan biri de açıkların, risklerin ve harcamaların ciddi anlamda artmış olması…
Fakat sizin içiniz rahat olsun. Görüldüğü üzere her şey kontrol altında ve iktidar ne yaptığını gayet iyi biliyor. Bu kadar olumsuzluğa rağmen halen ‘başarılı ekonomi’den bahsedip, bunu da güce tapan kalemleri vasıtasıyla pompalıyor ya, helal olsun.
Her şeye rağmen bu ekonomi politikası orijinal… Her şeyiyle bize ait… IMF’ye rağmen oluşturuldu. Her ne kadar açıklamak için IMF heyetinin gelmesini, anlaşma gereği, uyulması zorunlu olan tavsiyelerin dinlenmesini, sonra açıklama yapılmasını ve IMF’nin de programı desteklediğini sıcağı sıcağına duyurmuş olmasına rağmen…
Bu ekonomi politikası tamamen bize ait… IMF’ye rağmen ekonomi yönetiliyor. Çünkü artık onlardan talimat almıyorlar. Yüzde 100 orijinal bir programa sahibiz. En az fast food zincirleri kadar orijinal. Yine de programı değerlendirmemi bekliyorsanız üç kelime ile özetleyeyim: Pamuk eller cebe.