Öyle tarihsel bir süreçten geçiyoruz ki, adeta ‘Gençliğe Hitabe’ yeniden yazılıyor. Belki de bazılarında alerji yapmasının nedeni budur. Geçmişi göstererek, yaşananları deşifre etmesi… Yönetimden dış ilişkilere, hukuk adına yaşanmışlıklardan verilen şehitlere kadar…
İnsana ‘kader’ dedirtircesine aynı, aynısı yaşamak zorunda kalmamız kadar ahmakça… İhtisas konumuz üzerinden gidelim. Gümrük Birliği ve sonrasındaki sürecin Baltalimanı Anlaşması ve sonrasından, IMF ile ister stand by, isterse bugün olduğu gibi 4. Madde kapsamında yürütülen ilişkinin Düyunu Umumiye’den ne farkı var?
Osmanlı’nın son dönemlerinden ayaklanan çapulcularla terör örgütünün farkı nedir? Üstelik ve en önemlisi onları maşa olarak kullanan el aynı olduktan sonra, tehdit ne kadar ayrı görülebilir?
Bugünkü basının fotoğrafının, o dönemdeki İstanbul basınından değişik bir yanı var mı? Belki tek değişiklik, dün dünya çapındaki ordularını topraklarımıza sokanların, bugün bu işi finans üzerinden yapıyor olması değil mi? Dün beynimize ve kapımıza süngü ile dayananlar, bugün krediler ve kredi kartlarıyla hane-i tecavüz gerçekleştiriyor.
Özelleştirme maskesi altında memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş değil mi? Milletin fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olduğunu görmüyor musunuz? Çaresizlik içine düşürülmüş bir fakirlik üzerinden yaratılan sadaka ekonomisinin, boyun eğmenin, krize girme korkusunun kapıya dayandığını iliklerinize kadar hissetmiyor musunuz?
‘Başarılı ekonomi’ palavrası adı altında yurtdışından alınan borçlarla yürütülen bir ekonominin, geleceği ipotek altına alan sanal bir refahın içinde değil misiniz? Kim neyi, ne kadar iddia ederse etsin, her türlü rakam üzerinde hassasiyetle ayar yapma kabiliyetine sahip TÜİK bile bazı gerçekleri saklayamıyor.
Eğer yapılan araştırma neticesinde en zengin yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki fark 8 kat ise, o toplumda zaten çok ciddi bir kesim açlık düzeyinde yaşıyor demektir. Anket sonuçlarına göre nüfusun yüzde 67,6’sı ani harcamalarını karşılamıyor durumdaysa ekonomik darboğaz içinde anlamı taşır.
Yani herkes kılı kılına geçiniyor. İnanın buna bile memnun olacak noktadayız. Çünkü durum daha da kötü… Maddi yoksunluk oranı yüzde 60,4… Nasıl finanse ediliyor? Maaşı veya yaptığı işteki geliriyle mi? Anket, onun yanıtını da veriyor. Hanelerin yüzde 61,8’inin taksit ödemeleri ve borçları bulunuyor.
Bir de işe kredi kartı satanların araştırmalarıyla bakalım. Bir çocuğun 2012-2013 eğitim öğretim yılında okula başlamasının maliyeti 265 TL. Liseye başlama maliyeti ise yapılan harcamalar üzerinden 327 TL. Başbakan’ın söylediği gibi herkesin üç çocuğu olsa ve üçü de okusa, pazartesi günü 900 TL’yi aşkın para harcamış olması gerekir. 740 TL asgari ücretle varın işin içinden siz çıkın.
İşin özü neresinden bakarsanız bakın, fakrü zaruret de gerçekleşmiştir. Peki sonuç? Padişahım çok yaşa… Siz olsanız, andımızı, gençliğe hitabeyi okutur musunuz bu milletin çocuklarına? Merak etmeyin, iktidar edenler de okutmuyorlar zaten.