Düzeltmenin Neresindeyiz?

İlk yarıda büyümenin yüzde 3’e gerilemesi doğal olarak iktisat politikası tartışmalarını canlandırdı. Çekişmeye “iki tarz-ı iktisat” demiştim. Son veriler yeni bir boyut kazandırdı.

Bir tarafta “sıcak paracılar” var. Türkiye’nin ancak dış kaynakla büyüyebileceği savunuluyor. Sürece aşinayız. TL değer kazanır. Kredi artışı hızlanır. Özel tüketim ve yatırım harcamaları ekonomiyi sürükler. Dış açık büyür. Enflasyon düşük seyreder.

Karşısında “kurcular” yer alıyor. Sürdürülebilir büyüme için ekonomiyi dış talebin taşıması isteniyor. Politika aracı TL’nin değer kaybıdır. İhracat artışı ekonomiyi canlandırır. Dış açık küçülür. Enflasyon yükselir.

Son bir yılı bu optikten değerlendirebiliriz. Ekonomi yönetimi “yumuşak iniş” istedi. Önce ikincisine yöneldi. Kur sıçradı. Paralelinde kredileri kısarak iç talebi baskıladı. Ama enflasyon yükselince korktu. TL’nin değer kazanmasını teşvik etti.

Politika başarılı mı?

Gelinen noktayı geçen yazıda gördük. İç talep büyümeye eksi 2 puan katkı yaptı. Yani özel tüketim ve yatırım daraldı. Dış talebin büyümeye katkısı ise 6 puana yaklaştı. Ama makul bir büyümeye yetmedi.

Ekonomi yönetiminin “yumuşak iniş” çabası başarılı mı? Kullanılan kriterler önemlidir. Özellikle “bedava yemek” olmadığını bilmeliyiz. Ortada bir makro dengesizlik varsa, düzetilmesi için mutlaka bir bedel ödenir. Çaresi yoktur.

Sürdürülebilir dış dengeye geçişte kullanılan politikalar kısa dönemde iki sorun yaratıyor. Bir: TL değer kaybediyor ve enflasyon kıpırdıyor. İki: İç talep daralıyor ve büyüme hızı düşüyor. İktisatta bu duruma ödünleşme (trade-off) deniyor.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir