2012 yılı herhalde büyüme sorunsalının en yoğun konuşulduğu yıl olacak. Dikkat ederseniz yılın başından beri neredeyse bütün makroekonomik değişimleri büyüme ekseninden süzerek içselleştiriyoruz. Küresel krizin sonlanma aşamasında biraz toparlanır gibi olan ulusal büyüme olan büyüme oranları kısa sürede yine durağanlığa yuvarlandı. Kriz sürecinde zaten yeteri kadar üretim-istihdam bedeli ödemiş olan ulusal ekonomilerde yeniden bir büyüme telaşı başladı.
Yılın birinci üç ayının büyüme verisi görece olumlu sayılacak bir düzeyde (yüzde 3.2) gelmiş ve iyimser beklentileri takviye etmişti. Ancak yaz başında bu iklim ters döndü. Büyüme beklentileri biraz kötüleşti. Bir tür büyüme tedirginliği yerleşti. az aylarında bu telaşın biraz daha arttığına tanık olduk.
Şimdi yaz bitiyor. Değişen bir şey olmadı. Yaz aylarında rehavet olur, sıcak konular biraz gündemden düşer diye teselli de bulamayız çünkü neredeyse bütün yazı büyümeyi konuşarak geçirdik. Yaz sonunda bu telaş biraz daha sakinleşir de diyemeyiz. Çünkü hem bizde hem de küresel düzlemde büyüme kaygıları devam ediyor.
Benim gibi yılın ikinci yarısında büyümenin biraz daha hızlanacağını düşünenler yanıldı galiba. Zira Ağustos sonu itibariyle görünen tablo bunun tersi. Zaten yavaşlamaya başlamış olan dünya ekonomisinde yavaşlama dozu arttı gibi. Bu risk algısında genel bir bozulmayı da beraberinde getiriyor. Riskten kaçınmanın artması büyümeyi olumsuz etkiliyor. Bu bir negatif döngü. Bunun dünya ekonomisine yerleşiyor olması yaz rehavetine rağmen kaygı üretmeye devam ediyor.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Büyüme hızlarında bütünüyle negatife dönme, yeni bir küresel resesyona düşme olasılığı şimdilik yok. Ama 2012 yılı  tarihe düşük büyüme yılı olarak geçecek gibi görünüyor.
Büyümenin küresel kriz sonrasında sorunlu bir kimlik edindiği söylenebilir. Kriz çıkışında ulusal ekonomilerde büyüme performansının farklılaştığı malum. Aralarında bizim de bulunduğumuz bir grup ülkenin krizden görece yüksek büyüme hızlarıyla çıktığını biliyoruz. Bu ülkelerin büyüme sorununu aştığını düşünülmeye başlandı. Dahası, bunların dünya ekonomisinin motoru işlevini üstlenecekleri, büyüme rayına oturmakta zorlanan öteki ekonomileri de çekip, peşlerine takacakları ve dünya ekonomisinde büyümenin hızlanacağı gibi bir beklenti kalıbı da oluştu.
Şimdi bu değerlendirme ve beklentilerin gerçeğe dönüşmediğini görüyoruz. 2012 yılı yaz sonu itibariyle geldiğimiz noktada büyüme sorununun yaygın olduğu, krizden hızlı çıkan ekonomilerin de kısa sürede bu ivmeyi kaybetmeye başladıkları görülüyor.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.