QE, Faizler, Güven ve Büyüme

Bu makaleyi kesip saklayın. Aşağıdaki satırlarda uygulamalı ekonomik teoriye yaptığım katkılar, yıllar sonra Stockholm’da….. Porno Fuarı’nda ödüle layık görülecektir.  Kutsal metinlerde kehaneti yapıldığı gibi, “Her ekonomi QE’yi tadacaktır”. Dünya ekonomisi hızla tökezlerken, Çin dışında bütçe politikaları da felç durumda. Eylül’den başlayarak gelecek senenin ilk çeyreği içinde sırası ile Fed (kısım kısım), PBoC (ufak ufak), BoJ (aralıksız) BoE (büyük kavgalardan sonra), AMB (bir bakire utangaçlığıyla) parasal gevşeme ya da QE yapacak. Önce QE’ler ile büyüme arasındaki ilişkiye yeni bir ışık tutuyorum. Ardından da faizler ve güven arasında. Sonra yeni dostum tekila şisesinde yolumu kaybedip  dipteki kurtçuk ile sohbete dalıyorum. Yani 32-56 satırlar arasında serbest uçuş var, ben ve solucan Allah ne verdiyse tıktık yazının içine.   En son olarak da şu soruyu yöneltiyorum akademik camiaya:  Güven sabit kalmazsa, QE ve faiz indirimleri Türkiye ekonomisini kurtarır mı?

QE’ler öncelikle varlık fiyatlarını artırarak dünya ekonomisi etkiliyor. Yani, servet etkileri birinci planda. Daha sonra,  artan servet algılaması tüketim iştahını yükseltince, gelişmiş bir  ekonomide bir miktar büyüme görürüz. Zaten, geleneksel faiz politikası büyüme üzerinde etkili olsaydı, QE’ye gerek kalmazdı.

Sıfır hatta negatif faizinin  tüketim ve sabit sermaye yatırımını (özel iç talep) doğrudan etkilemediğini İngiltere ekonomisinde çok yakından teşhis edebiliriz.  Alman ekonomisinde bir süre çok düşük faizin özel iç talebi kurtardığını düşündüm, ama 2Ç sabit sermaye formasyonu ve son Ifo güven endekslerini görünce, fikir değiştirdim.  ABD’de ise çok enteresan bir durum var ki QE’lerin  işe yaramadığını söyleyenlerin yüzüne tokat gibi çarpılmalı. Konut-inşaat sektörünün olumlu etkilendiğini görüyoruz, ama özel iç talebin diğer kalemlerine destek verdiğine  dair yeterli somut empirik veri yok. İşte burda QE-faizler-büyüme doğrusal ilişkisin arasına güven filtresini sokuyorum.

Güven unsurunun eksik olması, bankaların ve şirketlerin nakit istiflemesine (cash hoarding), hanehalkının ise kaldıraç azaltmasına (Borç ödemesine)  neden oluyor.  Dolayısı ile parasal etkileşim mekanizması bozuluyor. ABD’de seçimler sonrasında bütçe krizi olasılığı, AB’de Grexit ve PIIGS krizi, Japonya’da demografik karamsarlık ve son derece zayıf bir politik sistem güven unsurunu yok ediyor. Eğer güven unsuru yükseltilebilsek, hem QE hem de geleneksel para politikası son derece etkili olacak.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir