Anayasa mı , yasalar mı, yoksa barolar mı?
Böyle bir soruya, ileri demokrasilerin yaşandığı ülkelerde, elbette anayasa önemlidir diye cevap verilecektir. Zira sosyal, siyasal ve iktisadi olayların ve yaşamın dönüp dolaşıp medet umacağı yer anayasadır ve bu lafza uygun çıkarılmış, yasalar, yönetmelik ve yönergelerdir.
Sözüm ona bizde bu öneme atfen ve tüm toplumsal sorunlarımıza çözüm üretmek, yeni bir anayasa yapmak için kolları sıvadık.
Hedef 2012 yılsonu konduğuna ve hala tam bir toplumsal gündem yaratılamadığına göre belikli bu ısmarlama(!) kes, yapıştır, kopyala bir anayasa olacak.
Kim ne derse desin? Bizim ülkemizde anayasa değil, yasalar daha önemlidir ve günlük yaşantımızı anayasadan çok, bu yasalar düzenler. ‘’Anayasa mahkemesi içtihatları, meclisin çıkardığı ve anayasanın lafzına uygun olmayan, arkadan dolanma yasa iptalleri ile doludur.’’
Muhalefet partileri belli ki 12 Eylül 2010 referandum öncesinde ki iktidarın uzlaşı yaklaşımı ile referandum sonrasında ki uzlaşmaz yaklaşımlarından ders almamış! Oysa referandum sonrası mecliste, bu değişikliklere göre çıkarılacak yasaların ve atamaların uzlaşı içinde yapılacağı kanaati topluma hakim kılınmıştı.
‘’Yargı ile ilgili bölümü, referanduma götürelim ama diğer maddeleri, mecliste bizde destekleyelim, referandumsuz yürürlüğe girsin’’ şeklinde ki ana muhalefetin son derece demokratik uzlaşı önerisi duyamazdan, görmezden gelinmişti! 13 Eylül 2010’dan sonra, çoğunluk oyları ile hiçte uzlaşı falan aranmadan, onlarca kanun, apar, topar sabahlara kadar, meclis çalıştırılarak çıkarılmış, Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay ve Danıştay’a yeni üyeler atandırılmıştı!
Şimdi sözde aynı anlayış ve hoş görü, barolarda ve yeni anayasa komisyonunda sergileniyor, sonrasında mecliste genel kurula inecek ve sonuçta bu yeni anayasa, bir bütün halinde, ya mecliste kabul edilecek, yeter oy sağlanamazsa da, referandumda sonuç belli olacak?
Çalışmaların sonuçlandırılması için neden, 2012 yılı sonuna kadar hedef konduğuna gelince, maksat, 12 Eylül referandum sonrası çok açık görülse de, biz gene de olası yaşanacakları bir kere daha gözler önüne serelim.
‘’Bu meclis 2015 yılına kadar mevcut milletvekili aritmetiği ile yasa çıkarmaya devam edeceğine göre. Anayasa nasıl kabul edilirse edilsin? Yeni anayasaya göre çıkarılacak ve günlük yaşamımızla doğrudan ilgili tüm yasalar, bir başka deyişle, iktidarın tartışmasız ve engelsiz inisiyatifi ile çıkarılacak, kimse bu yasalara katkı yapamayacaktır.
Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir!’’
Unutmayalım, anayasa oylamasında inisiyatif bizde, yani seçmende olsa da, çıkarılacak ve esas bizi ekonomiden-depreme, eğitimden-sosyal haklara, dokunulmazlıklardan, uzun tutukluluk süreleri ve baro üye seçimleri ile seçim barajlarına kadar, her yönde etkileyecek yasaları, gene iktidarın bakış açıları doğrultusunda gerçekleşecektir.
Ve bu üstünlük 2015 seçimlerine kadar iki buçuk yıl sürecektir!
Güncel ve geçici gündemlere kanmayıp, baro üye ve yeni anayasa çalışmalarının önemle üzerinde durmalı, bu sefer olsun, hiç ama hiç hata yapmamalı, dolduruşlara ve hamaset dolu sözlere kanmayıp, olayın tam ortasında ve içinde rol alabilmeliyiz..
Yeni anayasada ve baro üye seçim yasalarında ki sınırları tam konmamış, yoruma açık maddelerin yer alması sonrasında, çıkacak uyum yasalarında, mecliste üstünlüğü sağlayan siyasi görüşlerin, çıkaracağı yasalara da olabildiğince yansıyabilecek, bu durumda yasal sistem kullanılarak birçok hak kayıplarına uğramamıza ayrıca neden olabilecektir.
‘’Anayasaların, prematüre yasalar doğurmasını engelleyebilmek için, her türlü önlemi almak, seçmenin ve özelliklede etik değerlere saygılı hukukçuların, en önemli ve başlıca ödevidir.’’
İşte bu nedenledir ki anayasa, yasalar ve barolar sadece bireylerin değil, özelliklede ekonomik yaşamın, en önde gelen teminatlarından biridir.
Son TTC kanununda yaşanan birçok olumsuzluklar ve peşi sıra gelen onca geri adımlar, düzeltmelerde, anayasa çalışmalarında ve oylamalarında, daha fazla duyarlı ve özenli olmamız gerektiğini çok açık bir şekilde göstermiyor mu?