İnsanlar bazen karşısındakini aşağılamak için “kaç paralık adamsın sen?” diye bir soru sorar.
Faizlerin tavan yaptığı yıllarda ben de bir kişinin “kaç para ettiğini” hesaplamıştım. Şöyle düşünmüştüm. Bir emekçinin yıllık ücretine eşit tutarda reel faiz getiren anapara o kişinin (sermaye) değerine eşittir. Nasıl hesapladığımı bir örnekle anlatayım. Mesela bir kişinin aylığı 2500 TL yani yıllık ücret geliri 30.000 TL olsun. O yıl da enflasyon % 10, Hazine Bonosu’nun faizi % 15,5 yani reel faiz de % 5’lerde seyretsin. Bu verilere göre yılda 30.000 TL reel faiz getiren anapara 600 000 liradır. Çünkü 600.000 liralık Hazine Bonosu, % 5 reel faizle yolda 30.000 TL faiz getirir. Bu hesapta emekçinin “aşınma/eskime/yaşlanma” payı sıfır kabul edilmiştir. Hesabın mantığından anlaşılacağı üzere, reel faizlerin düşmesi, çalışan insanın sermaye değerini artırma; reel faizlerin yükselmesi insanın “sermaye” değerini düşmektedir.
MİLLİ BORÇ MİLLİ SERVET
Bu köşede, ülkelerin “milli gelir” hesabı yanında bir de “milli servet” hesabının yapılması gerektiğine birkaç kez değindim. Sebebi “Kamu Borcu / Milli Gelir” oranı % 60’ı geçmemeli diye bir AB kriteri var. Bu oranda bir sakatlık mevcuttur. Çünkü milli gelir bir “akım” iken kamu borcu bir “stok”tur. Kamu borcu da bir “stok”dur. Anlamlı bir oran aynı cinsten iki sayıdan oluşmalıdır. Kısaca “Stok/Stok” olmalı yani “Kamu Borcu / Milli Servet” hesaplanmalıdır. Bu oran gibi zaman, zaman basında da yer alan “En Borçlu Ülkeler” listesi yapmak da kafa karıştırır. Nitekim bundan bir süre önce yayınlanan “En Borçlu Ülkeler” listesinde Almanya ilk sıralardaydı. Ben de “bu Almanlar acaba, uzaydaki bazı gezegenlere mi borçlu?” diyerek bu listeyle dalga geçmiştim. Çünkü her yıl 200 milyar dolar “Cari İşlem Fazlası” veren, yani tasarruf ihraç eden Almanya’nın “bu dünyada net borcu” olamazdı.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.