Finansal İstikrar Komitesi koordinasyon açısından iyi bir fikir gibi görünse de biraz deşince hiç de iyi bir fikir olma-dığı görünüyor.
Seçimden birkaç hafta önce Finansal İstikrar Komitesi kurulduğu açıklandı. Komite, bir istisna ile -kimse alınmasın diye- harf sırasına göre, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Merkez Bankası (MB), Sermaye Piyasası Kurumu (SPK), Tasarruf Sigortası Mevduat Fonu (TMSF) ve Hazine’den (çok şükür ki kısaltmaya gerek yok) oluşuyor. İstisna, fark ettiğiniz gibi Hazine’ye ilişkin. Nedeni basit: Aksi takdirde ‘çok şükür ki’ demenin bir anlamı olmayacaktı; siz değerli okuyucularıma kısaltmalardan nefes nefese kaldığım izlenimi bırakmak için Hazine’nin en sonda yer alması gerekiyordu.
Koordineli uygulama
Sayın Ali Babacan, 21 Mayıs günü İstanbul’da Fatih Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, bir gazetedeki habere göre şöyle demiş: “Bundan böyle bu kurumların başkanları önemli ekonomik konuları konuşup tartışarak bir karar alacaklar ve bu kararı da koordineli bir şekilde uygulayacaklar. Bu modeli başta G-20 olmak üzere birçok ülkeye tavsiye edeceğiz.”
Bir taraftan bakınca çok olumlu bir adım gibi görünüyor. MB’nin 2010’un ikinci yarısından bu yana aldığı kararların etkili olmamasının temel nedenlerinden biri BDDK’nın devreye girmemesi. Oysa BDDK devreye girip, mesela bankaların MB’den kısa vadeli borçlanmalarına bir sınır getirebilseydi, MB’nin çabaları biraz daha işe yarar hale gelecekti (‘biraz daha’, çünkü bu da yetmezdi: Maliye politikası da sıkılaştırılmalıydı). Dolayısıyla böyle bir komitenin kurulması en azından koordinasyon sorununun hafifleyeceği anlamına geliyor.
Ama bir saniye: Farklı bir yönden de bakmak mümkün. Komitede yer alan kurumların bir kısmı bağımsız kurumlar. Hazine ise devlet bakanına ya da başbakan yardımcısına bağlı. Ne olacak şimdi? Diyelim ki MB politika faizini yükseltmek istiyor. Diğer kurumlar ise bunun yapılmaması gerektiğini düşünüyorlar. MB ne yapacak? Faizi arttıracak mı, arttırmayacak mı?
Emir-komuta zinciri
Şöyle düşünün: Yasa koyucu neden MB’ye fiyat istikrarına ulaşmak hedefi vermiş de Hazine’ye vermemiş? Bir anlamı olsa gerek. Demek ki MB’nin alacağı kararların, diğer kurumların alacağı kararlara kıyasla fiyat istikrarına ulaşılması açısından daha yararlı olacağını düşünmüş. Kendisine fiyat istikrarına ulaşmak görevi verilen bir kurum, çok farklı görevleri olan Hazine’nin bakış açısı çerçevesinde mi hareket edecek?
Bir farklı olgu: MB’nin Para Politikası Kurulu’nda Hazine temsilcisi de var ama oy kullanamıyor ve toplantının oy verme bölümüne katılamıyor. Neden? Yanıtı basit: Yasa koyucu, MB’yi, Hazine ve onun bağlı olduğu hükümetten bağımsız kılmak istemiş.
Finansal İstikrar Komitesi koordinasyon açısından iyi bir fikir gibi görünse de biraz deşince hiç de iyi bir fikir olmadığı görünüyor. İlgili bakan, zaten bu kurumların yetkililerini istediği zaman bir araya getirip görüş alışverişinde bulunabiliyordu. Bu yeterli değilse, demek ki amaç farklı: Görüş alışverişinin dışında bir nevi emir-komuta zincirinin çalıştırılması düşünülüyor. Bu da hiç iyi değil; acısı şimdi çıkmaz ama çıkacağı zaman ne yazık ki gelebilir. Kısa vadeli sermaye girişlerinden neden korkulduğunu düşünün; dan ne kastettiğim hemen anlaşılır. Şu riskli dönemde, diğer yükselen piyasa ekonomilerine kıyasla Türkiye’yi kötü anlamda farklılaştırmaya ne gerek var?
Fatih ÖZATAY