Türkiye’nin gerek geçinen nüfus, gerekse de stratejik ürüne konu olması sebebiyle en kritik sektörlerinin başında tarım gelir. Fakat son yıllarda dışa bağımlı hale gelen, üreticisini borç kıskacına düşüren ve plansız yönetimi nedeniyle büyük zararlara neden olan bu alanda esasen çok kapsamlı çözümler mümkün. Bugün sadece gübre ile ilgili bir detayı sizlerle paylaşacağım.
Türkiye’nin yıllık gübre ihtiyacı 5 milyon ton civarında… Sektör mensuplarına göre ise 2010 yılında temin edilen gübre miktarı 5,5 milyon ton. Gübre, tarımsal maliyetler içinde yüzde 10 ile 15 arasında değişen bir paya sahip. Gübre temininin yarısı ithalatla, diğer yarısı da üretimle karşılanıyor. TÜİK verilerine göre ise bu oran yüzde 72 ithal olarak ortaya gözüküyor.
Biz diyelim ki yarı yarıya… Fakat üretimde kullanılan hammadde miktarı içindeki ithalatın payının yüzde 90 olması ise ithalatın kronik bir problem olduğunu kanıtlıyor. Gerçek tokat vururcasına bu kadar ortadayken ne yapılabilir? Sadece İstanbul’un çöpüyle tarımı kurtarabiliriz. Bakın yetkililerin gözünün içine sokulduğu halde yok sayılan gerçekler neler?
Bugün Kusursuz Enerji (!) Planı kitabının yazarı olarak tanıdığınız Mühendis Naci Özen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Proje Değerlendirme ve Kontrol Kurulu’nda görev yaparken 2006 yılında çalışmaları başlayan ve 2007 yılında Başkan Kadir Topbaş’a rapor olarak sunulan tespitlerini benimle paylaştı. İşte o süreçte ortaya konulan tespitler:
İstanbul’un atıklarından yıllık 1 milyon ton organik gübre elde etmek mümkün. Çünkü bu şehirde ortaya çıkan atıkların yüzde 65’i organik özellik taşıyor. Oysa bu atıkların gömülmesi için her yıl İstanbul’dan 30 dönüm arazi harcanıyor. Şu an çöpün ilde işgal ettiği çöp alanının 5 ile 7 kilometrekare arasında olduğu tahmin ediliyor. Sadece Halkalı’nın 1,1 kilometrekare olduğunu söylemek sanırım yeterli olacaktır.
Yapılacak toplama istasyonlarıyla, organik atıklardan gübre üretilmesi mümkün gözüküyor. Ayrıca İstanbul’un çöpünün bu yolla harcattığı işgal alanı ve kirletme maliyeti de düşüyor. Yer altı sularını da kirletenin bu çöplerden çıkan su olduğunu belirtmekte fayda var.
Eğer membran döşenirse oksijenle temizliği mümkün. Çürütmeyi çeşitli bakterilerle yaptığınızda fermantasyon tesislerinden suyun buharlaşmasını temin etmek olası gözüküyor. Yeni tekniklere göre daha önce 20 günde oluşan gübrenin 2-3 günde elde edilebileceğine dikkat çekiliyor.
Bunları trene atıp sadece Anadolu’ya yaysak 1 milyon ton gübre ihtiyacını karşılayabiliriz. Aynı uygulamayı tüm Türkiye’de yapmamız halinde ise minimum 3 milyon ton gübre üretilebileceği vurgulanıyor. Aynı zamanda atık sorununun da yüzde 60’ını bu yolla ortadan kaldırmak mümkün hale geliyor.
Özen, inceleme yapmak üzere gittiği Hollanda’da organik madde miktarının yüzde 4,5 olduğunu vurguluyor. Avrupalı bunun üzerine çıkmıyor. Ziraatçılar bu oranın üzerinin riskli olduğunu vurguluyor. Çünkü toprağın karakteri değişiyor.
Türkiye’de ise tarım topraklarının içinde organik madde miktarı sadece yüzde 1,5… Ziraatçılar yine buğday veriminin düşük kalmasının nedenleri içinde organik madde miktarı eksikliğinin çok etkisi olduğuna dikkat çekiyorlar.
Ülke olarak bizim de mutlaka yüzde 3,5-4,5 dilimini yakalamamız gerekiyor. Türkiye bugün topraklarındaki organik maddeleri yok edildiği, yani çıplaklaştırıldığı için ciddi sorunlar yaşıyor. Her şeyden önce örtülü toprağın organik fakiri olmayacağını bilmek gerekiyor. Üzerinde bitki olması yeterli… Bu bitki kaynana dili ya da osuruk ağacı bile olsa erozyonu önlüyor, verimliliği yükseltiyor.
Ayrıca organik madde miktarı toprağın su tutma kabiliyetini de artırıyor. Humusun toprağın gıdası olarak nitelendirildiğini hatırlatmak sanırım doğru olacak. Yani bağlantılı olarak sulama ihtiyacınız da düşerken, sözde sulama amaçlı baraj ihtiyacınız da ortadan kalkıyor.
Özetle ithalata bağlı gübre politikasını terk edip, toprağı zenginleştirirken, yerli ve doğal gübre kullanmak mümkün. Hepsinin sırrı da attığınız çöpe modern tekniklerin uygulanmasında saklı.
Peki bu tespit ve çözüm 2007 yılında ortaya konulduysa, son bir soru daha sormak gerekmiyor mu? Neden harekete geçmediniz? Bu ülkenin kasasının, tarımının, çiftçisinin ve toprağının çöp kadar da değeri yok mu?