Eğitmem Döverim

Türkiye’de kadrolaşma adına arpalık gibi kullanılan, sonra da torpille sokulanların kollanıp, hakkıyla girenlerin hırpalandığı alana memuriyet denir. Aslında burada temel kavga memurun kime ait olacağıdır. Devletin memuru mu, iktidarların memuru mu? Yani yapılan işin vasfıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Zaten ilgisi olsa, mesela yıllarca eğitim fakültelerinde yetiştirip, öğretmen çıkarttığınız çocuklara bir de KPSS şartı koymazsınız. Bu alanda sınav aşamasında hangi skandalların yaşandığına daha yeni şahit olduk.

Şimdi iktidarın kamuya 70 bin kadro tahsis edeceği öngörülüyor. Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki teklife göre 30 bin polis, 40 bin de öğretmen alınacak. Ama bu kadro imkânından açık olmasına rağmen ataması yapılmayan öğretmenlerin yararlanacağını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Teklife göre bakanlığa tahsis edilen serbest öğretmen kadrolarından bahsediliyor. Yani yüksek ihtimalle yine sözleşmeli olarak, özlük haklarından yoksun ve her an kapının önüne konulabilecek bir kitle yaratma hedefi güdülecek.

Ayrıca yine aynı kapsamda müşavir, müdür gibi kritik atamaların yapılacağının da altını çizmek gerekiyor. Bu işin eğitim boyutu… Polis alımlarında ise, bir dönem düzelen yapının, her önüne geleni polis yapma anlayışı içerisinde nasıl bozulduğunu görüyoruz.

Oysa biliniyor ki, her gösteri sırasında memurlarla, işçilerle, öğrencilerle ve tüm yurttaşlarla karşı karşıya getirilen polisin çalışma koşulları da hoş değil. İktidarın polisini yaratma derdiyle yapılan atamalar, alımlar yapının ve kriterlerin nasıl bozulduğunu olaylarla kanıtlıyor.

Daha kısa süre önce Fatih’te yaşanan dayak olayı sıcaklığını koruyor. Yol verme kavgasıyla çok sayıda polisin bir vatandaşa nasıl tekme tokat giriştiğini yapılan bir amatör çekim ile gördür. Oysa polisin dövmek gibi bir yetkisi var mıdır? Psikolojik şiddet yapabilir mi?

Yargılama, hüküm verme gibi bir tavır içinde bulunabilir mi? Suç ihtimali varsa, sanık konumundaki kişiyi yakalar, olay yerindeki delilleri toplar ve savcıya teslim eder. Yani görev tanımı içinde infaz gibi bir başlık olduğunu sanmıyorum. Savcıya bile verilmeyen, hakimde bulunan karar hakkını sokaktaki memurun kullanıyor olması nedendir?

Polisliğin de öğretmenliğin de vasıf istediği muhakkak. Çünkü ikisi de psikolojiden, sosyolojiye kadar, uzmanlık alanlarına ilaveten bir dizi vasfa sahip olmak zorundadır. Peki 70 bin memur alınacak. Sonra ne olacak? Hemen 4C meselesinden bugüne yaşananlarla sağlamasını yapalım.

“4C’li olarak adlandırılan geçici personelin kadroya geçirilmelerinden vazgeçildi. Bununla birlikte yaklaşık 16 ay öncesinden vaat edilen aile yardımı konusu da unutuldu. Ne sendikaların sesi çıkıyor, ne söz verenlerin, ne de hakkını kaybedenlerin. Oysa Devlet Bakanı Hayati Yazıcı Memur-Sen’in genel kurulunda bu açıklamayı yapmıştı. Ama şimdi herkes üç maymun noktasında…”

Fakat güzide medyamız kadro müjdeleriyle yeri göğü inletiyor. Oysa ortada bir kadro yok. Ağırlıklı sözleşmeli, dediğinizin dışında bir şey yapamayacak insanlardan oluşan bir yapılanmayı ise kimse konuşmuyor.

Peki sonuç ne oluyor? İnsanlar doğru düzgün eğitilmiyor, ama her gün fiziki ya da psikolojik şiddete maruz kalıyor. Çünkü seçimler devlet adına değil, iktidar adına yapılıyor. İktidarın da yaklaşımı belli: “Eğitmem, döverim.”

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir