Antoine de Saint Exupery’nin çok sevdiğim bir sözü var: “Yaşam, kitapların öğrettiğinden çok daha fazlasını öğretir bize.”
Ekonomi kitaplarını okuyan herkes ilk anda dünyadaki bütün ekonomik krizleri çözebileceğini düşünür. Okuduklarını sindirmeye, bunları yaşama uyarlamaya başlayınca okuduklarının yaşamdan kopuk olduğu düşüncesine kapılır ve hayal kırıklıkları yaşar. Bir süre sonra orta yolu bulur ve birden çok hedefe aynı anda ulaşmanın zor olduğunu, ekonominin aslında bu tür çoklu hedeflere ulaşmada tercih yapmaya yarayan bir disiplin olduğunu kavramaya başlar. O anda mutlak doğrular yerini göreli doğrulara bırakır. İktisatçı olmaya atılan ilk adım odur.
İnsanın ilk ekonomik faaliyeti tüketimdir ve onbin yıl öncesine kadar da hemen hemen tek ekonomik faaliyeti olarak kalmıştır. Her şey tüketimle başlar. Tüketim olmadan üretim olmaz. Tüketilmeyecek bir şeyin üretilmesinin anlamı yoktur. Üretim ya kendi tüketimini karşılamak için ya da başkalarının tüketim talebini karşılamaya yönelik satış için yapılır. Ve aslında biraz farklı yollardan ikisi de aynı kapıya çıkar.
Ekonomik olay tüketimle başlar. Tüketim talebi üretim faaliyetini yaratır. İnsanların doğadaki vahşi bitkileri ehlileştirmesi ve vahşi hayvanları evcilleştirmesi üretim faaliyetinin başlamasına neden olmuştur. Ardından üretim dallanıp budaklanmıştır. Bugün geldiğimiz aşamada o kadar çok reklam vardır ki üretimin mi tüketimin mi önce geldiği karışmıştır.
Üretim yapabilmek için fabrika gibi büyük ya da atelye gibi küçük üretim tesisleri kurmak gerekir. Bu tesisler bina, makine, hammadde, elektrik, su vb gibi girdilere ihtiyaç duyar. Ayrıca bunları bir araya getirip üretimi gerçekleştirecek olan işçilerin istihdam edilmesi, gerekir. Bütün bunları yapacak olan girişimcinin bu üretim tesisini kurmasına yatırım denir. Yatırım yapabilmek için para gerekir. Para da tasarrufla sağlanır. Yatırımcı bu yatırım için ya kendi tasarruflarını kullanır ya da bankalardan başkalarının tasarruflarını kredi olarak ödünç alır.
Demek ki makroekonomik devrenin halkaları şöyledir:
Tüketim – Tasarruf – Yatırım – Üretim – Tüketim
Ekonomik büyüme dediğimiz şey yatırımlarla sağlanır. Çünkü yeni yatırım demek üretimin artması demektir. Üretim artması ise ekonomik büyüme demektir. Demek ki ekonominin büyümesi yani toplumsal refahın artması için yatırımları artırmak şart. Bunun da yolu tasarrufları artırmaktan geçer. Çünkü sonsuza kadar dış dünyadan borçlanarak ya da sermaye çekerek tasarruf ithal etmek mümkün değildir.
Gelir (Y) iki faktörden oluşur: Tüketim (C) ve tasarruf (S.) Bunu bir denklem olarak yazabiliriz: Y = C + S
Bunun anlamı şudur: Tüketim gelirin tasarruf edilmeyip harcanan kısmı, tasarruf ise gelirin tüketilmeyen kısmını ifade eder.
Tüketim olmazsa üretim, tasarruf olmazsa yatırım olmaz. Yatırım olmayınca üretim artmaz, üretim artmayınca ekonomik büyüme olmaz, ekonomik büyüme olmayınca toplumun refah düzeyi yükselmez.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.