Türkiye’de Ekonomi Politikası Uygulamaları

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye liberal bir ekonomi politikası izledi. Bu, Lozan Antlaşmasının öngördüğü bir modeldi. Lozan Antlaşması’nın koşulları arasında Türkiye’nin serbest dış ticaret politikası izlemesi vardı. Bu politika 1930’a kadar sürdü. Bu dönemde aşağıda sunduğum grafikten de görülebileceği gibi Türkiye önemli miktarda dış ticaret açıkları verdi.
 1929 Büyük Dünya Bunalımı çıkınca Lozan Antlaşmasına taraf olan devletler bu antlaşmanın koşullarını denetleyecek durumu kalmamış, herkes bunalımın yarattığı yıkıntı nedeniyle kendi başının derdine düşmüştü. Bu fırsattan yararlanan Türkiye liberal politikaları terk ederek devletçi politikalara geçiş yaptı. Bu dönemde Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu ve dolayısıyla katı bir döviz rejimi devreye girdi. Türkiye ithal ikamesine dayalı, devletin KİT’ler aracılığıyla üretimin doğrudan içinde bulunduğu bir model uygulamaya başladı. 1935 yılından başlayarak iki kez 5 yıllık sanayi planı uygulandı. Bu dönem, yukarıdaki grafikten de izlenebileceği gibi Türkiye’nin dış ticaret açıklarının kapandığı fazlaya dönüştüğü yıllardır.
Devletçi politikalar 1950 yılına kadar sürmüştür. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti yeniden liberal politikalara dönmüştür. Petrol Kanunu, Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu bu dönemde çıkarılmış, tarımda makineleşme hareketi başlatılmıştır. 1950’lerin ortalarından itibaren ekonomide ortaya çıkan darboğazlar sonucu 1960 yılında sistem bir kez daha devletçi politikalara dönmüştür. Türkiye 1950’lerde yeniden dış ticaret açıklarıyla karşılaşmıştır.
1960 darbesinin ardından Türkiye devletçi politikalar ağırlıklı olmak üzere planlı ekonomi modeline geçmiş, ithal ikamesi ve kambiyo denetimi eşliğinde bir politika izlemiştir. Bu politikalara zaman zaman fiyat denetimleri, KİT’ler aracılığıyla başta tarım kesimi olmak üzere üretimin yönlendirilmesi eşlik etmiştir. Bu politika uygulamaları 1980’lere kadar etkisi azalarak devam etmiştir. Dönemin en önemli özelliklerinden birisi kamu kesimi ağırlıklı ekonomi politikası izlenmesine, ithalat ikamesi ve sabit döviz kuru rejimi uygulamasına karşın dış ticaret açıklarının artması oldu.
1970’lerin sonunda Türkiye bir kez daha ödemeler dengesi krizine girince 1980 yılında 24 Ocak kararlarını almak zorunda kaldı ve ağır bir devalüasyondan sonra ekonomiye yeniden şekil verdi. Ardından gelen Özal hükümetleriyle yeniden liberal politikalara dönüş dönemi başladı. Bu dönemde Türkiye kambiyo denetimlerini hafifletti, sabit kur rejiminden müdahaleli dalgalı kur rejimine geçti, fiyat denetimlerini piyasaya terk etti, KİT’lerin görev zararlarını azaltmaya başladı. Giderek artan kamu harcamaları vergi gelirleriyle karşılanamaz hale gelince 1980’lerin ortasından itibaren kamu borçlanması hızla artırıldı, borçlanma neredeyse asıl finansman aracı haline geldi. Bütçe açıklarının hızla artması, enflasyonu, enflasyonun artması faizleri ve hepsi birden kamu borçlanmasını artıran bir kısır döngü makinesi haline geldi. 1990’lı yıllar Türk kamu maliyesinin belki de en sorunlu yıllarıdır. 1994 yılında derin bir ekonomik krize giren Türkiye bir kez daha IMF desteğiyle krizden çıkmayı başardı ama bu krizin ekonomiye maliyeti çok ağır oldu.
1930’ların ikinci yarısından 1950’lerin ilk yarısına kadar Türkiye bütçe fazlası verdi. 1950’lerin ikinci yarısından bugüne kadar sürekli bütçe açıkları vererek geldi.
 
1980’li yıllarda başlayan yüksek enflasyon olgusu 2001 krizinden sonra düşme eğilimine girdi. Aşağıdaki grafik TÜFE bazında enflasyonun 1983’den 2010’a kadar olan gelişimini gösteriyor. Enflasyonun en yüksek noktasına vardığı yıl kriz yaşanan 1994 yılıdır.
 1990’larda yaşanan olumsuzluklar ve yapılan ekonomi politikası hataları Türkiye’yi 2000’lerin başında bir kez daha ekonomik kriz aşamasına getirdi. 2001 yılında yaşanan kriz, Türkiye’nin şimdiye kadar yaşadığı en büyük krizdir. Kriz, mali kesimden çıkmış görünse de asıl olarak kamu kesiminin açıkları ve borçlanmasından kaynaklandı. Bunu yukarıdaki grafikte gösterilen bütçe açıklarının gelişiminden izlemek mümkündür. 2001 krizi sonrasında büyük miktarda IMF desteği alan Türkiye yeni bir döneme girdi ve özel kesim ağırlıklı ekonomi politikası izlemeye başladı. Dönemin politika özellikleri, dalgalı kur rejimi, KİT’lerin özelleştirilmesi ya da üretimdeki ağırlığının kaldırılması, kararların piyasaya terk edilmesi olarak özetlenebilir.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir