2001 Sonrası Değişen Büyüme Modeli

2001 krizine gelinceye kadar Türkiye temel taşı kamu kesimi harcamalarının yüksek tutulması olan bir büyüme modeli uyguladı. Personel harcamaları gibi cari harcamalar, sosyal güvenlik kuruluşlarına verilen destekler ve KİT’lere yapılan görev zararı ödemeleri gibi transfer harcamaları ve yatırım harcamaları bütçede yüksek düzeylerdeydi. Buna karşılık devletin topladığı vergiler sınırlıydı ve artırılması için bir çaba da yoktu. Aslında o dönemde vergileri artırmak pek moda değildi. Bu model yüksek bütçe açıkları ve kamu harcamaları yoluyla büyümeyi sağlamayı hedefliyordu ve 1980’lerin ortasına kadar yerine bir alternatif aranmadan uygulandı.
1980’lerin ortasında harcamalar gelirlerin öylesine üzerine çıkmaya başladı ki bütçe açıkları taşınamaz boyutlara ulaştı. O aşamada üç yoldan birisinin seçilmesi gerekiyordu. Ya vergiler artırılacak ve harcamalar bu yolla finanse edilecekti veya harcamalar kısılıp bütçe açığı düşürülmeye çalışılacaktı ya da açık borçlanmayla finanse edilecekti. Dönemin koşulları vergilerin artırılmasına uygun değildi. Çünkü bütün dünyayı saran bir “arz yönlü ekonomi” modası vardı. Ve bu modaya göre vergileri artırmak değil azaltmak, kuralları sıkılaştırmak değil kaldırmak gerekiyordu. Türkiye, ABD (Reagan uygulamaları) ve İngiltere’den (Thatcher uygulamaları) yayılan bu modaya uyarak borçlanma yolunu seçti.
1980’ler ve 90’lar boyunca Türkiye kamu harcamalarını kısmadı, vergileri artırmadı ama borçlanmasını inanılmaz ölçüde artırdı. Borçlanma arttıkça piyasada özel kesim aleyhine dışlanma etkisi büyüdü, faizler yükseldi, Hazine giderek daha pahalı ve kısa vadeli borçlanır konuma geldi. Sonunda faiz harcamalarının bütçe harcamalarının en önemli kalemini oluşturduğu bir görünüm çıktı ortaya. Borçlar, yeni borçlanmalarla çevrilir oldu ve kamu kesimi bütçe açığı / GSYH oranı 2001 krizinden önceki dönemde yüzde 10’un üzerine çıkarken kamu kesimi brüt borç stoku / GSYH oranı da yüzde 70’i aştı. Aynı dönemde cari açık / GSYH oranı yüzde 3’ün, özel kesim dış borç stoku / GSYH oranı ise yüzde 20’nin altında seyrediyordu.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir