Merkez Bankası’nın para politikasını sıkılaÅŸtırarak enflasyonu tekrar ön plana çıkarmasını yerinde adım olarak deÄŸerlendirmek gerekiyor.
Bu satırlar gün ışığına çıktığında Merkez Bankası (TCMB) yılın ikinci enflasyon raporunu açıklayacak. Enflasyonun yüksek olduğu ve TCMB’nin sıkı sayılabilecek bir para politikası izlediği bu dönemde bu raporun özel bir önemi var.
2010 başı ile 19 Ekim 2011 arasındaki dönemde bankaların birbiriyle yaptıkları işlemlerde ortaya çıkan kısa vadeli piyasa faizlerinin ortalaması yüzde 6,5 kadardı. O tarihten sonra gerçekleşen faizlerin ortalaması ise yüzde 10 oldu. Dolayısıyla TCMB’nin raporlarında da belirtildiği gibi para politikasında önemli bir sıkılaştırma oldu. TCMB bu sıkılaştırmayı ‘politika faizi’ olarak adlandırdığı ve yüzde 5,75 düzeyinde olan haftalık repo faizini bu dönemde hiç değiştirmeden gerçekleştirdi. Bu nedenle bundan bir önceki yazımda TCMB’nin gerçek politika faizinin haftalık repo faizi olmadığını belirttim. TCMB’nin gerçek politika faizi 29 Kasım’dan bu yana başka. TCMB bu faizi ‘fonlama maliyeti’ olarak adlandırıyor. Bu gerçek politika faizi, TCMB’nin bankalara borç verdiği paranın faizini gösteriyor ve 29 Kasım’dan bu yana geçen sürede ortalama değeri yüzde 8,2 oldu.
Son zamanlardaki bu sıkılaştırmanın temel amacının oldukça yüksek bir düzeye çıkan enflasyonla mücadele olduğu anlaşılıyor. Enflasyondaki yükselişin arkasındaki temel nedenleri biliyoruz. İlki, önce TCMB’nin yaptıkları, sonra da uluslararası risk alma iştahının azalması ile ilgili. 2010’un sonlarından itibaren uygulanan liraya zamana yayılmış bir süreçte değer kaybettirme politikası nedeniyle döviz kurunda gerçekleşen artış, Euro Bölgesi’ne yaşanan krizin derinleşmesiyle birlikte keskinleşti. Enflasyonu yükselten ikinci unsurda ise TCMB’nin hiç günahı yok. Hem kamunun kontrolünde olan bazı mal ve hizmetlerin fiyatlarının arttırılması hem de yurtdışında enerji fiyatlarındaki artış, Türkiye’de enflasyon üzerinde yukarıya doğru baskı yarattı.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.