Türkiye’de finans kesiminin, yani bankacılığın reel sektörü desteklemediği, ‘kredi veriyoruz’ diye reklam yapıp, tüketici kredileri daha ballı geldiğinden vermemek için ellerinden geleni yaptıklarını biliyoruz. Zaten alan da altına girdiği yükümlülüklerden dolayı bin pişman.
Bu ülkede bankacılığın amacına uygun bir biçimde işlemediği, salt tüketim odaklı para satmaktan ibaret yapıldığını en çok dile getiren, en çok yazan ve eleştirenlerden biriyim. Elbette bu ülkeyi yönetenlerin hiçbir iktidar döneminde bu ortamı yaratacak siyaset yürütmediğini de belirterek…
Fakat doğru, doğrudur. Nitekim Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan da bu konunun altını çizmiş. Ama yine temeli olmayan, tribüne yönelik söylemlerle… Yeni teşvik sistemi zaten başlı başına ne yaptığını bilmez bir görüntü içerisinde. İstikameti belli olmayan yolun sonuna varılmaz.
Kulaktan dolma ya da lobilerin etkisiyle oluşturulan bir teşvik sisteminin, altı yırtık çuvala para atmaktan farkı yoktur. Nitekim iktidar yine kolayını seçerek, bilimsellikten uzak, hedefleri söyleme dayalı bir sistem açıkladı. Hep beraber göreceğiz ki bazılarını zengin etmenin dışında bir işe yaramayacak.
Ama reel sektör için, üretim adına bankalarla ilgili bir düzenlemeyi hayata geçirmekten imtina eden, her fırsatta güçlü olduğunu söyleyenler, teşvik sistemi söz konusu olunca yine konuşmaya başladılar.
Eğer kamu ve özel bankalar teşvik sistemine destek vermezse, amaca ulaşılamayacağı, bu nedenle biraz da aba altından sopa göstererek destek isteyeceklerini bizzat Zafer Çağlayan dile getirdi.
Öncelikle bu tip ekonomik sistemlerde böyle bir zorlama yapamazsınız. Bankalar reel sektörü ‘proje odaklı’ desteklemeli midir? Yüzde 100 evet… Bununla birlikte 10 yıldır kumar ekonomisini destekleyen ama söylemlerinde dilinden KOBİ’leri düşürmeyen böyle bir iktidar döneminde çok zor.
Bu Sayın Başbakan’dan sirayet eden bir hastalık mıdır bilinmez ama, ‘verin, edin’ diye ortalığı yıkıp, sonra da yapılanlara göz yummak moda oldu. Şimdi burada çok ucuz paralı bir popülizm söz konusu…
Birincisi başarısız olacak teşvik sistemine adeta bugünden kılıf ve suçlu aranıyor. Biz aynı performansı Sayın Çağlayan’ın ‘Ankara Yaklaşımı’nda da gördük. İkincisi hiçbir özel sektör kuruluşuna, altını doldurmadan kendi politikalarınız temelinde bir şey dayatamazsınız. ‘Herkes yanına bir işçi alsın’ söylemi sonrasında yaşananları hatırlıyoruz.
Üçüncüsü uyguladığınız ekonomi politikası, taleplerinizle örtüşmüyorsa, sadece konuşursunuz. Hele ki bankalara sözü geçemeyen ya da uygulamaları makul gören böyle bir iktidar yapısında…  İşte burada kendilerinin tüylerini diken diken eden kamu yoluyla finansman ve karma ekonomi devreye giriyor.
Diyelim ki üretim, kamu bankalarıyla desteklenecek. O zaman da adama sorarlar: Peki Halkbank ve Ziraat Bankası neden özelleştirme listesinde? Özetle nereden bakarsanız bakın, büyük tutarsızlıklar içinde sadece konuşuyorlar.
Ama bu sürede Türkiye zaman, para ve üretim gücünü kaybediyor. Şimdi Zafer Çağlayan buna cevap vermeye kalkarsa ‘bizden önceki iktidar döneminde’ diyerek başlayacak. Yeter artık bu edebiyat… Belki farkında değilsiniz ama 10 yıldır iktidarsınız. Daha önceki dönem diye bir mazeret kalmadı.
Orta Vadeli Program’dan, finans merkezi projesine kadar da anlaşılıyor ki, sizin derdiniz yine sıcak para ve kumar ekonomisi. Bari boşuna gündemi meşgul edip, insanları da ümitlendirmeyin.
üçkagıt ekonomisi var mı başka tanımı?