Geçtiğimiz hafta kafaları karıştıran gelişmeler yaşadık.
Bir yandan ekonominin yumuşak inişini sürdürdüğüne işaret eden verileri ve şubat ayında dış ticaret dengesinde beklenenden az açığın gerçekleştiğini gözledik ve umutlandık.
Öte yandan kredi derecelendirme kuruluÅŸlarının Türkiye’nin notuna iliÅŸkin raporlarını okuduk ve bölgemizdeki politik geliÅŸmelerin tırmanışını seyrettik ve hayıflandık.
Bir diÄŸer yandan da kısa vadeli fon akışı ile döviz rezervleri arasındaki iliÅŸkide dalgalanmaların sıklaÅŸması TL’nin dış deÄŸeri üzerinde baskıları artırdı.
Merkez Bankası “istisnai günlerine” son verse de 2.08 sepetindeki TL deÄŸerinin sürmesi, faizlerin çift haneye yükseliÅŸi ve Ä°MKB’nin dünya borsalarından ayrışması kafalarımızı iyice karıştırdı. Yılın bundan sonraki bölümü konusunda belirsizliÄŸi artırdı.
NOTUMUZ VE DURUMUMUZ
Artık söylemekten, yazmaktan ve yorumlamaktan usandık. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları notumuzu artırmamak için siyasi olanlar da dahil, her nedene başvuruyorlar.
Standard&Poors ve Moody’s’in geçen hafta yayınladıkları notlara bakarsanız, ekonomimiz hakkında önce övgüde bulunur “gibi yaparken”, içeriÄŸine girdiÄŸinizde, iç ve dış dengesizlikler çözülmeden not artışına yeÅŸil ışık yakmayacaklarını anlıyorsunuz.
Değerlendirme notlarının ışığında bu yılda da BBB notunu görmeyeceğimiz ortaya çıkıyor.
Oysa Türkiye ekonomisinin ve finans piyasasının böylesi bir adıma gereksinimi var.
Buna ek olarak, ülkemize gelmesi beklenen fazla likidite bir yandan para politikasının belirsizliği, öte yandan Suriye ve Irak olaylarının tırmanışı nedeniyle bir türlü sisteme giremiyor.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.